Translate

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Narlıdere Dağ Koşusu...

Sabah 05.59'da uyandım. Aslında saati 06.00'ya ayarlamıştım. Vücut saati kol saatimden daha iyi çalışıyormuş diye düşündüm. 

Akşamdan Ali Osman ile Metro İzmirspor durağında 06.30'da buluşacağız diye anlaşmıştık. 

Bir yandan akşamdan hazırladığım tişört, şort, cüzdan ve çorabın bulunduğu rafa yöneliyorum. Hepsini tek tek giyerken, yeni tadilattan çıkmış evimizin koridorundaki bazı eşyalar "burası bizim yerimiz değil" diye dik dik gözüme bakıyorlar. Ben de "az kaldı, sabredin" diyorum. 

Bu arada evimizdeki 5. şahıs kedimiz Çakır, herkesten önce uyanmış koridoru baştan başa turluyor ve dışarı çıkmak için balkon kapısının önünde nöbet tutuyor. Neyse ona balkon kapısını açıyor ve evdekileri uyandırmadan sessizce evden çıkıp otoparka gidiyorum. Arabayı çalıştırdığım gibi soluğu Özurfa'da alıyorum.

Saat 06.18. 7/24 açık olan, bisiklet ve koşulardan önceki uğrak noktam Özurfa. Garson beni görünce "abi az ezogelin mi?" diye soruyor. Ben de "Evet, günaydın" diyorum. Sabahın köründe zaten ya ben yalnız oluyorum, yada akşamdan kalmalar lokantada. Televizyonun sesi kısık, ama görüntülerden darbe girişimi sonrası yapılan bir tartışma programının tekrarı gibi görünüyor.

Çorbanın arkasından hemen bir çay geliyor. Dakikalarla yarıştığım için, hesabı ödeyip "Hoşça kalın, kolay gelsin" deyip ayrılıyorum.

Arabayla İzmirspor durağına geldiğimde Ali Osman'ı görüyorum. Ön koltuğa oturuyor. Hoşbeş faslından sonra, nereye gideceğimizi konuşuyoruz. Geçen hafta kent ormanında koşmuştuk. Ali Osman;

-İstersen yine kent ormanına gidelim yada Narlıdere'de 16 km'lik bir parkur var. Oraya da gidebiliriz. Ama biraz yokuş ve inişler var dedi. 
Ben de;

-Bir de farklı bir güzegah deneyelim. Değişiklik olur dedim. 


Anlaştık. Narlıdere'ye geldiğimizde, beni ara sokaklardan daha önce de Ege Maraton Spor Kulübündeki arkadaşlarımızla geldikleri bir otoparka getirdi.
-Bir daha bulamayayım diye mi? Böyle karışık yollardan getiriyorsun? diye takıldım. 
Güldü ve;
-Birkaç defa gelince alışırsın dedi. 

Fazla eşyaları arabada bırakıp yola koyulduk. Ben su getirmemiştim. Ali Osman hem 1 litrelik, hem de 250 ml'lik su getirmiş. İkimize de yeter dedi ve 250  ml olanı yanımıza aldık. :)

Biz geç kalmışız herhalde diye düşündüm. Dağ yolundan kadınlı erkekli 2'şerli, 3'erli yürüyüş grupları geliyor. Gruptakilerin en az birisinin elinde bir sopa  olması dikkatimi çekiyor. Ali Osman'a soruyorum.

-Ne iş?
-Herhalde dağa çıkarken asa olarak kullanmak içindir. 

Mantıklı görünüyor. Ama burada tırmanma yok, bildiğin yol diye düşünüyorum, ancak fazla da üzerinde durmuyorum.

Önümüze peş peşe yokuşlar çıkıyor. Çok eğimi yok, ama bahardaki ahmak ıslatan yağmurunun ıslattığı gibi çaktırmadan yoruyor. Neyse devam ediyoruz.

Ali Osman geçen yıllarda Ege Maraton grubu ile geldiğinde bu yokuşları çok daha hızlı koştuklarını, şimdi yeterli antrenmanımız olmadığı için yeterince hızlı olmadığımızı söylüyor. Hatta pace'in 5 olduğundan dem vuruyor.  Kendi kendime ben düz yolda 5 pace'le gidemiyorum, helal olsun diyorum. Ona bir şey söylemiyorum ama o hız bu yokuş için fazla, oksijen çarptı, rakamlar karıştı herhalde diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. 

Yolda tek koşan biz değildik. Köpek enikleri, tavuklar ve kediler de bir süreliğine de olsa yol arkadaşı oldular bize. Yokuş koşmak kolay değil ama imkansız da değil. Önümüze gelenlerle selamlaşıyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, buradaki ahali koşuculara alışkın. Köyde olduğu gibi, "ne var, niye koşuyorsun? Gülüm" diyen olmuyor. Önümüze gelenlere, "Günaydın" diyoruz. Onlar da içtenlikle "Günaydın" diyor. 

Bir süre sonra, hafif eğimli ama daha düz bir noktaya geliyoruz. Ali Osman ile manzara ve selfie fotoğraflar çekiyoruz. Yol kenarında incir ağaçları, bostan tarlaları, çam ağaçları, pıynar, melengiç ağaçları, yabani çiçekler ve derin vadiler eşsiz bir manzara oluşturuyor. 


Birkaç yüz metre sonra iniş başlıyor. Ee haliyle hızlanıyoruz. Ali Osman, öğretmenin kim olduğunu göstermek istercesine hızlanıyor. Bense derece  hız rekoru kırmak yerine manzaranın tadını çıkarmaya ve yakaladığım güzel kareleri ölümsüzleştirmeye çalışıyorum. Hatta Ali Osman'ın haberli habersiz pek çok fotoğrafını çekiyorum.

Nihayet bir dere yatağına geliyoruz. Tabii Ali Osman biraz açılmış. Sesleniyorum "beklee" diye. O da dönüp geliyor. 

Ben su içiyorum. Elimi yüzümü yıkıyorum. Ama o içmiyor.  Ali Osman az daha ileride akar bi su buluyor. 250 ml lik pet şişesini dolduruyor. Bu 2-3 dakikalık molanın ardından, yeni bir yokuş ve koşmaya başlıyoruz. İleride yol ayrımı geliyor. Tam tepede gözetleme kulesine benzer bir yapı görünüyor. Ali Osman'a

-Biz niye oraya gitmiyoruz 
-Oraya maratoncular ve ultracılar gidiyor.  Biz yarı maratoncuyuz. 
-Ben değilim. Henüz bir 21k koşmuşluğum yok. 
-Geçen yıl 6 Eylül'de koştun ya..
-O koşma sayılmaz. 10k koşu ve gerisi sürünme. O ne sıcaktı Allah'ım!
-Bu yıl İzmir yarımaratonu 08.00 de başlayacakmış. 
- Bence 07.00'de başlasa bile olur. 
-O kadar da uzun boylu değil. 
-Peki biz o tepeye niye gitmiyoruz?
-Bu antremanlarla o kadar koşamayız da ondan. 
-Koşcaz diye senet vermedik ya. Biz de yürürüz. 
-Öyle olur bak. 

Bu sohbet sonrası yine iniş başladı. Paraşütle iner gibi eğim ekside. Ben yakalayabildiğim kadar manzara ve makro çekimler yapıyorum. Ali Osman aramızdaki  mesafeyi neredeyse 500 metreye kadar çıkardı. Önümüze küçük köprüler, delice zeytinler, delice keçi boynuzu, çam ve ahlat ağaçları geliyor. Vadiler derinleşiyor, gözün görebildiği son noktaya kadar Narlıdere ve İzmir'in manzarası.

Koşarken, manzara seyreder ve düşüncelere dalarken, Ali Osman geri geliyor. Birlikte koşuyoruz. Tam 13 km olmuş. Biraz sonra daha sert bir inişe, muhtemelen orman yangınları için açılmış toprak bir yola giriyoruz. Tabana 500-600 metre kala iki araba geliyor arkamızdan. Birisi sivil bir doblo, diğeri jandarma aracı. Her ikisi de geçerken selamlıyor, biz de selamlarını sağ elimizi havaya kaldırarak ve gülümseyerek alıyoruz.

Bir yandan böyle bir nazik davranış için mutlu oluyor, diğer yandan 15 Temmuz Darbe girişimiyle cuntacılar yüzünden askerimizin itibarının tarumar oluşunun üzüntüsü yüreğimi dağlıyor.  Ali Osman da aynı duyguları paylaşıyor, koşmayı bırakıp yürüyerek devam ediyoruz.  
Ortak dileğimiz:
Allah vatanımızı, askerimizi, polisimizi ve milletimizi korusun. Birbirimize düşüp, düşmanlarımızı sevindirmesin. Umarım, bu musibetten birliğimiz ve bütünlüğümüz adına ders çıkarır  da, bu tuzaklara bir kez daha düşmeyiz. 
Yol kenarlarındaki dağ evlerine ve bahçelerinde yine inek, tavuk, koyunlara rastlıyoruz. Yolun ortasında iri kıyım iki köpeğe rastlıyoruz. Ali Osman hiç o tarafa bakmadan yandan yandan geçti, bana da "çabuk geç, ne yapacakları belli olmaz" dedi. Yumruk yemiş gibi suratı olandan hani benim gibi bir köylü çocuğu bile tırstı. O zaman, kafamıza dank etti. Yolda önümüze gelen herkesin elinde neden sopa olduğu. Köpeklerin umurunda bile olmadık ama bakışları yetti. :)

Sona yaklaşıyor ve başladığımız noktaya Asma Bahçeler'in önüne geliyoruz. Ali Osman, oraya yapılan teleferiği gösteriyor. Ben pek bir şeye benzetemedim ama orada teleferiğe benzer bir şey vardı. Henüz bazı bölümleri inşaat aşamasında olsa da, burada oksijen bolluğundan kafayı bulabilirler. 100-150 metre yakınında ise Narlıdere Küçük Esnaf Sitesi var. Ben de Site içinde Dayan Market Tekel bayiinden yarım litrelik 2 adet soğuk su alıyorum ve birisini Ali Osman'a veriyorum. 

Nihayet arabamızın yanına geliyor, tişörtleri kurularıyla değiştiriyor ve son selfilerimizle Narlıdere Dağ Koşumuzu bitiriyoruz. Garmin saatlerimiz 100-150 metre farkla aynı şeyi söylüyor. Mesafe 16.7 km olmuş. Böylece, bol oksijenli, yürümeli, koşmalı güzel bir hafta sonu etkinliğimizi tamamlamış oluyoruz. 

7 yorum:

  1. Tebrikler Birol çok güzel olmuş eline sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Birlikte koştuğumuz için güzel oldu, ben sadece cümlelere döktüm.

      Sil
  2. Kalkmak niyetiyle yatarsan, kalkılıyor. :)

    YanıtlaSil
  3. Hepimize role model oluyorsun Kardeşim.
    İzindeyiz.
    Koşmaya da, yazmaya da devam.

    YanıtlaSil
  4. Halit Hocam, sizin takdir ve teşvikiniz benim için çok değerli. Sizinle birlikte çalışma imkanı bulmuş olmam, tecrübelerinizden ve görüşlerinizden istifade etmemi sağladı. Sizin yaşnıza geldiğimde, ben de sizin kadar aktif olabilirsem ne mutlu bana. Saygı ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil