Dediler ki bu Ramazanda meclis yemeği Kemeraltı'nda
Kısmet Lokantası'nda olacak. Pek çok arkadaşım biliyormuş lokantayı. Ben ise
ilk defa duymuştum ismini.
Hatırlayanlar küçük bir esnaf lokantası ama
yemekleri lezzetliymiş gibi bilgi kırıntıları buldular hafızalarında. Biraz
internetten araştırdım. Tripadvisor'da bizden önce gelenler güzel şeyler
yazmış. Ambiyans için değil, ama lezzetli yemekler için gidebilirsiniz notu düşmüşler.
Ramazan nedeniyle başka iftar programı olan bazı üyelerimiz gelmese bile en az
150-160 kişilik yer lazım diye bir tahmin yürüttüm.
Meclis Toplantısı bitince biraz toparlanıp düştük
yola, Tolga ve Bay Uğur ile birlikte. Hisar Önü Camii'ne yakın demişlerdi.
Gerçekten de bir iki kişiye sorarak hızlı bir şekilde bulabildik Ama iftar
vakti, iç kısımlardaki bütün dükkanlar kapalıydı. Sanıyorum lokanta bu saate
kadar bizim için açık kalmıştı. Yoksa bütün her yer kapalıyken, lokantanın orta
yerde bu saatte iş yapması biraz zor görünüyor.
Vardığımızda içten bir gülümseme ile buyur ettiler
içeri. Mine, Pınar ve Tülay'ın olduğu masada boş yer olunca, iskemlelere
yerleşiverdik. Daha yarım saatten fazla vardı iftara. Masada hurma, peynir,
incir, zeytin ve pideden oluşan tabaklar duruyordu. Kısa bi süre sonra birkaç
çeşit sarma ve ne olduğunu tam çözemediğim yoğurtlu bir yiyeceğin de olduğu
tabaklar servis edildi.
Vakit yaklaştıkça şekerimiz düşüyor ve tüm muhabbet
yemekler etrafında dönüyordu. Konu tabaktaki peynirin türünün ne olduğuna
geldi. Tolga, tulum peyniri, Bay Uğur ise eski kaşar peyniri olabilir dedi.
Dedi demesine de Uğur dayanamadı, sonunda garsona sordu:
-Şefim bu peynir ne peyniri?
-Abi, henüz tatmadım ama İzmir Tulum Peyniri.
Garson haklıydı. Muhtemelen oruç tutuyor, nezaketle
cevap veriyor ama vücut dili ile "bu kadar işimin arasında abi yapma,
şimdi bu soruyu sormayın bana" diyordu.
Biz de mesajı aldık. Adamcağızın işi bu fakat
kimbilir ezan okunduğu halde daha kaç dakika sonra açacak iftarını.
Ezandan önce 5-6 dakikalık bir iftar duası okundu.
Hoca, belli ki gündemi takip ediyor. Peygamber efendimizden, Atatürk'e, silah
arkadaşlarına, şehitlerimize kadar hepsi için mağfiret diliyor ve bir gün önce
İstanbul'da teröre kurban giden insanlarmız için de dualarını eksik etmiyordu.
Biz de hep birlikte "amin" diyorduk.
Ezandan hemen önce tarhana çorbaları dağıtıldı. Daha
ilk birkaç kaşıkta Kısmet Lokantası'nın adının hakkını verdiğini düşünmeye
başladım. Ana yemek olarak garson; elbasan mı yoksa hünkar beğendiyi mi tercih
ettiğimizi sordu. Bizim masada durum 3-3 oldu. Ana yemekle birlikte vişne
kompostosu da geldi.
Sonra koruk şerbeti ve kalbura bastı. Her gelen
yemek bir öncekinden daha da lezzetli. Ben normalde şerbeti sevmem, ama bunda
tılsımlı ve müthiş bir tat var. Acaba aç olduğum için mi bana öyle geliyor diye
içimden geçirdim. Ancak, oruç tutan, tutamayan tüm arkadaşlar da aynı
fikirdeydi.
En son kapanışı çay ile yaptık.
Buyur ettikleri gibi yine güler yüzle
uğurladılar.
Gerçekten lokanta küçük bir esnaf lokantası. Urlalı Hasan Usta diye nam salan ve Balkan göçmeni Hasan Çağan 1967 yılında kurmuş burayı. Hala da bilfiil çalışıyor. Menüde Balkan mutfağının esintilerini hissetmek mümkün. Oğlu Taylan da babasıyla birlikte. Öyle anlaşılıyor ki, babadan oğula gelenek devam edecek.
Taylan; en gözde yemeklerinin elbasan tava ile güveç olduğunu, Türkiye’de yapılan araştırmalarda ilk 10’a girdiğini söylüyor gururla. Yaptığı işten emin bir şekilde; mevsimine göre enginar, şevketi bostan ve arapsaçı servisi yaptıklarını vurguluyor. Sözle söylemedi ama her davranışı “müşteri velinimetimdir” düsturunu apaçık yansıtıyor.
Lokantanın önünde 150 kişiyi rahat ağırlayabilecek
bir avlu var. Etrafında ise dükkanlar. İçimden bu lokantayı Ramazan'dan sonra
bir öğle vakti görmek lazım diye düşündüm. Heralde akşamki kadar sakin
değildir.
Kemeraltı'nın orta yerinde labirent sokaklardan
geçerek Kısmet Lokantası'na gitmeye değer mi derseniz, ev yemeklerini
seviyorsanız “kesinlikle değer” derim.
Kısmetse Ramazan'dan sonra bir öğle yemeği için Kısmet
Lokantası'na gitmeyi düşünüyorum. Birlikte gitmeye ne dersiniz?