Mehmet'ime
2 yaşındayken 3 tekerlekli bir bisiklet almıştım. Altı ayı bulmadan haşin
kullanımdan yeterince nasibini almış olacak ki pert oldu.
Bisikletsiz
olmazdı tabii. Bu kez iki tekerlekli Bianchi marka bir bisiklet aldım. Yanlarında
da dengeyi sağlayacak minik yan tekerleri vardı. Evde oynarken, yan tekerlerden
birisi kırılıyor. Mehmet de ikinci yan tekeri kendi söküyor. Evde ileri, geri
yaparken iki teker üstünde denge sağlamayı öğreniyordu.
Partaki Yarışcı: Mehmet |
Mehmet,
sadece bisiklet sürmüyor, hem eller serbest hem de kadronun üzerinde tek ayakla
akrobasi gösterisi yapıyor. Bütün bunları ben öğretmedim. Bu ustalıkta,
yeteneği kadar yaz aylarında anneannesinin yanında kalırken köydeki kankaları
ile köy yollarında yaptığı antremanların rolü oldukça büyük olsa gerek.
Sasalı, Bayındır, Bahçelievler ve Sahil Turlarımızdan... |
Ama
o güzelim bisikletimiz
geçen yıl bir Cumartesi günü depodan başka bir komşunun bisikletiyle beraber çalındı. Epey üzüldük.
geçen yıl bir Cumartesi günü depodan başka bir komşunun bisikletiyle beraber çalındı. Epey üzüldük.
Üzüldük
üzülmesine ama umarım hırsız parçalayıp satmamıştır. Eğer ihtiyacı vardı ve
kullanıyorsa benden yana hakkım helal olsun. En azından bisiklet bilinci
gelişir. Gerçi onunki fazla gelişmiş, ikişer ikişer götürüyor. Ama yapacak
birşey yok!
Neredeyse
Mehmet'im bir senedir bisikletsizdi. Geçen Cumartesi sabah koşu için Ender'i
almaya giderken gördüğüm bisikletli Mehmet'ime artık bir bisiklet almam
gerektiğini hatırlattı.
Koşu
dönüşü akşamüstü Mehmet'le arabaya bisiklet taşıma aparatını yükledik ve arabayı Ticaret
Odası'nın önüne park ettik. Yürüyerek doğru Çankaya'ya Sundu Bisiklet
mağazasına. Mağaza'nın sahibi Hüsnü ile kapıda karşılaştık.
-İyidir
Hüsnü. İş güç, mesai dışında da koşuyoruz. Ama bizim delikanlının bisikleti
çalındı. Ne önerirsin?
-Abi,
Mehmet'in boyuna uygun kadro 24 jant 21 vitesli Mosso dağ bisikleti iyi
olur.
-26"
olmaz mı?
-Abi
onun için erken, çalınmazsa 24" i 4-5 sene kulllanır :)
-Peki
öyle olsun. Güzel görünüyor. Km ölçer, ön ve arka ışık ve zil takalım. Bir de
eldiven ve kask.
-Beşir,
Mehmet'in bisikletini kurun hemen.
30-40
dk bisikletin hazırlanmasını bekledik. Bu arada, yarış bisikleti modellerine
baktık. Belki duatlon da lazım olur diye.
-Baba bir de sen denesene..
-Oğlum bu bisiklet küçük bana
-Olsun, yine de sen sür. Ben de yanında koşayım.
-Peki o zaman.
Evlat işte kıramadım. Önce bisikletin sele mandalını gevşetip, kendime göre yeniden ayarladım.
Sele ile gidon arasındaki mesafe yetişkin bir insan için kısaydı ve ara sıra dizim gidona çarpıyordu ama sürmeye engel değildi. 400-500 metre civarında sürdüm. Mehmet arkadan koşuyor ama yetişemiyordu. Sonra bisikleti asli sahibine vermek lazım diye düşünüp, indim ve Mehmet'e;
-Al oğlum sen daha güzel kullanıyorsun. Sana daha çok yakışıyor dedim.
Bisiklete binmesiyle birkaç saniye içinde gözden kaybolması bir oldu. Ticaret Odası'nın önünde bisikleti arabaya yükledik ve taşıma aparatına sıkı sıkıya bağladık.
Yolda gelirken Mehmet İnciraltı'na benimle birlikte bisiklet sürmeye gitmek istediğini söylüyordu. Ama eve gelince, yorulduğunu, Cumartesi değil ve Pazar günü gitmek istediğini söyledi.
...
Kent Ormanı Turumuzdan Kareler |
İnciraltı Kent Ormanı'nda otoparkında arabayı bıraktık ve ikimiz de bisikletlerle koşu yoluna çıktık.
Mehmet olanca gücüyle pedal basıyor ve yapabileceği en yüksek hızda gitmek istiyordu.
Kent Ormanı benim için oldukça tanıdık bir yerdi. Ama Mehmet epey bir zamandır buralara gelmemişti.
-Baba buralar ne kadar güzelmiş böyle.
-Evet oğlum. Sabah erkenden buraları daha sakin oluyor. Birkaç bisikletli ve koşucular..
-Bir gün sabahtan gelsek olur mu?
-Tabii olur. Hatta ben koşarım. Sen yanımda bisiklet sürersin.
-Olur ama ben seni geçerim o zaman.
-Tabii. Zaten geçmezsen ayıp olur :)
Ben etrafı gözlemlemeye dalmışken, Mehmet akrobatik hünerlerini sergilemeye başladı. Çok az bir kısmını videoya kaydedebildim. Oradan Kent Ormanı'nı dönüp durmak yerine Özdilek'e doğru sürmeye karar verdik.
Barış Manço köprüsüne gelmeden, Mehmet'e vites düşür, yoksa çıkması zor olur dedim. Tamam anlamında başına salladı ama büyük ve küçük vitesi karıştırmış olacak ki, köprüden inerken bisiklet zincir attı. Allah'tan daha önceki uzun yolculuklardan dolayı tamir malzemelerimiz tamdı. Kısa bir operasyonun ardından, zincirini yerine taktık ve yola devam.
Sahilde Balık Ekmek |
Balıkçı teknelerinin yanından geçerken, balık ekmek satan bir tekne gördük. Ben acıkmıştım. Mehmet henüz aç olmadığını ama bir kola içebileceğini söylüyordu. Ancak, benim yarım balık ekmeği görünce fikrini değiştirdi ve ona da bir tane aldık.
Akşam güneş batmış, hava kararmaya başlamıştı. Akşam serinliğinde sahil kenarı iyiden iyiye kalabalıklaşmıştı. Sahilde balık ekmek, çay, çiğdem, kabak çekirdeği ve su satıcıları vardı. Bu kalabalığın içinde metre metre ilerlerken, aniden bisikletin önüne fırlayan çocuklar, köpekler ve hatta koca koca insanlar...
Bu hengame içinde herkes kendi yolunu buluyor ve bir şekilde ilerliyordu. Ama hiç kimse de halinden şikayetçi görünmüyor. Gülüyorlar, eğleniyorlar ve işte ben İzmir'i bu yüzden çok seviyorum diye düşünüyordum.
Sürüş Güzergahımız |
Kent Ormanı'nı koşu yolunda genel olarak bir aydınlatma vardı ama karanlık bölgeler de yok değildi.
Ormanın hışırtısı, ara sıra köpek sesleri ve bisikletin teker sesi...Başka bir ses yok.
Ses çıkaranlar sahil kenarına gitmiş.
Nihayet Kent Ormanı Otoparkı'na vardık. Birkaç dakika içinde bisikletleri arabaya yükledik.
Arabaya binince tatlı bir yorgunluk. Koşuda arkadaşlarla yaşadığımız endorfini, bu kez arslan oğlum Mehmet ile birlikte yaşıyorduk.
Allah ömür verirse, bisiklet gruplarıyla Mehmet'imle uzun bisiklet turlarına da katılmaya hayal ediyoruz. Ama ondan önce, yeterince hazırlık yapmamız gerekiyor. Olur mu? Allah izin verdikten sonra, niye olmasın!