Translate

19 Ağustos 2016 Cuma

Mehmet'imin Bisikletleri...

Mehmet'ime 2 yaşındayken 3 tekerlekli bir bisiklet almıştım. Altı ayı bulmadan haşin kullanımdan yeterince nasibini almış olacak ki pert oldu.

Bisikletsiz olmazdı tabii. Bu kez iki tekerlekli Bianchi marka bir bisiklet aldım. Yanlarında da dengeyi sağlayacak minik yan tekerleri vardı. Evde oynarken, yan tekerlerden birisi kırılıyor. Mehmet de ikinci yan tekeri kendi söküyor. Evde ileri, geri yaparken iki teker üstünde denge sağlamayı öğreniyordu.

Partaki Yarışcı: Mehmet
3 sene kadar bu bisikleti kullandı. Bu süre zarfında, Bianchi bisiklet ile hem köyde hem de İzmir'de epey antreman yaptı. Zaman geçtikce, büyüdü ve bisiklet de küçük gelmeye başladı. Çankaya'dan Sundu mağazasından tam da içimize sinen Salcano marka 18 vitesli bir dağ bisikleti aldık. Mehmet'im bu bisikleti çok sevdi. İlk vitesli bisikletiydi ve üzerinde kendini kuş gibi hafif hissediyor, bisiklet sanki vücudundan bir parcaymış gibi ona hükmediyordu. 

Mehmet, sadece bisiklet sürmüyor, hem eller serbest hem de kadronun üzerinde tek ayakla akrobasi gösterisi yapıyor. Bütün bunları ben öğretmedim. Bu ustalıkta, yeteneği kadar yaz aylarında anneannesinin yanında kalırken köydeki kankaları ile köy yollarında yaptığı antremanların rolü oldukça büyük olsa gerek. 

Sasalı, Bayındır, Bahçelievler ve Sahil Turlarımızdan...
Ben bisikletle uzun ve sabır isteyen yolları severken, Mehmet'im nispeten daha kısa, hareketli ve eğlenceli turları tercih ediyor. Baba oğul birlikte Sasalı'ya, İnciraltı'na, Konak Sahile ve hatta Bayındır dönüşünde birlikte pedal bastık.

Ama o güzelim bisikletimiz
geçen yıl bir Cumartesi günü depodan başka bir komşunun bisikletiyle beraber çalındı. Epey üzüldük. 

Üzüldük üzülmesine ama umarım hırsız parçalayıp satmamıştır. Eğer ihtiyacı vardı ve kullanıyorsa benden yana hakkım helal olsun. En azından bisiklet bilinci gelişir. Gerçi onunki fazla gelişmiş, ikişer ikişer götürüyor. Ama yapacak birşey yok!

Neredeyse Mehmet'im bir senedir bisikletsizdi. Geçen Cumartesi sabah koşu için Ender'i almaya giderken gördüğüm bisikletli Mehmet'ime artık bir bisiklet almam gerektiğini hatırlattı. 

Koşu dönüşü akşamüstü Mehmet'le arabaya bisiklet taşıma aparatını yükledik ve arabayı Ticaret Odası'nın önüne park ettik. Yürüyerek doğru Çankaya'ya Sundu Bisiklet mağazasına. Mağaza'nın sahibi Hüsnü ile kapıda karşılaştık. 

Mosso 24" ile İlk Pozumuz...
-Ooooo! Birol abi uzun zamandır görüşemiyoruz. Nerelerdesin?
-İyidir Hüsnü. İş güç, mesai dışında da koşuyoruz. Ama bizim delikanlının bisikleti çalındı. Ne önerirsin?
-Abi, Mehmet'in boyuna uygun kadro 24 jant 21 vitesli Mosso dağ bisikleti iyi olur. 
-26" olmaz mı?
-Abi onun için erken, çalınmazsa 24" i 4-5 sene kulllanır :)
-Peki öyle olsun. Güzel görünüyor. Km ölçer, ön ve arka ışık ve zil takalım. Bir de eldiven ve  kask. 
-Beşir, Mehmet'in bisikletini kurun hemen

30-40 dk bisikletin hazırlanmasını bekledik. Bu arada, yarış bisikleti modellerine baktık. Belki duatlon da lazım olur diye. 

Bisiklet hazır olunca, Hüsnü ve elemanlarıyla vedalaştık. Ben yürüyerek, Mehmet bisikletiyle hedef araba olmak üzere yola koyulduk. Mehmet'e yeni bisikletin viteslerinin nasıl çalıştığını tarif ettim. Daha ben sözümü bitirmeden, "Tamam baba, ben hallederim." deyip bisikletle 100 metre kadar açılıyor, sonra dönüp geri geliyordu. Aylardır özlemini çektiği bisikletine kavuşmuştu. Atatürk Caddesine çıkınca, Mehmet yanıma geldi.

-Baba bir de sen denesene..
-Oğlum bu bisiklet küçük bana
-Olsun, yine de sen sür. Ben de yanında koşayım.
-Peki o zaman.

Evlat işte kıramadım. Önce bisikletin sele mandalını gevşetip, kendime göre yeniden ayarladım.

Sele ile gidon arasındaki mesafe yetişkin bir insan için kısaydı ve ara sıra dizim gidona çarpıyordu ama sürmeye engel değildi. 400-500 metre civarında sürdüm. Mehmet arkadan koşuyor ama yetişemiyordu. Sonra bisikleti asli sahibine vermek lazım diye düşünüp, indim ve Mehmet'e;

-Al oğlum sen daha güzel kullanıyorsun. Sana daha çok yakışıyor dedim.

Bisiklete binmesiyle birkaç saniye içinde gözden kaybolması bir oldu. Ticaret Odası'nın önünde bisikleti arabaya yükledik ve taşıma aparatına sıkı sıkıya bağladık.

Yolda gelirken Mehmet İnciraltı'na benimle birlikte bisiklet sürmeye gitmek istediğini söylüyordu. Ama eve gelince, yorulduğunu, Cumartesi değil ve Pazar günü gitmek istediğini söyledi.

...

Kent Ormanı Turumuzdan Kareler
Pazar günü akşamüstü bisikletler yine arabada, İnönü Caddesi üzerinden doğru İnciraltı'na.

İnciraltı Kent Ormanı'nda otoparkında arabayı bıraktık ve ikimiz de bisikletlerle koşu yoluna çıktık.

Mehmet olanca gücüyle pedal basıyor ve yapabileceği en yüksek hızda gitmek istiyordu.

Kent Ormanı benim için oldukça tanıdık bir yerdi. Ama Mehmet epey bir zamandır buralara gelmemişti.

-Baba buralar ne kadar güzelmiş böyle.
-Evet oğlum. Sabah erkenden buraları daha sakin oluyor. Birkaç bisikletli ve koşucular..
-Bir gün sabahtan gelsek olur mu?
-Tabii olur. Hatta ben koşarım. Sen yanımda bisiklet sürersin.
-Olur ama ben seni geçerim o zaman.
-Tabii. Zaten geçmezsen ayıp olur :)

Gerçekten de sabah ile akşamüstü arasında Kent Ormanı'nda dağlar kadar fark var. Sabahları oldukça sakinken, akşam üstü koşu yolunun etrafı mangal yakanlar, top oynayanlar, deniz kenarında masalarda demlenenler, el ele aşıklar, kitap okuyanlar, oltayla balık avlamaya çalışanlar, topu kaçtı diye ağlayan çocuklar, bisiklet sürenler, koşanlar ve daha binbir çeşit insan... Sanki İzmir'de kimse kalmamış da hepsi buraya akın etmiş.

Ben etrafı gözlemlemeye dalmışken, Mehmet akrobatik hünerlerini sergilemeye başladı. Çok az bir kısmını videoya kaydedebildim. Oradan Kent Ormanı'nı dönüp durmak yerine Özdilek'e doğru sürmeye karar verdik.

Barış Manço köprüsüne gelmeden, Mehmet'e vites düşür, yoksa çıkması zor olur dedim. Tamam anlamında başına salladı ama büyük ve küçük vitesi karıştırmış olacak ki, köprüden inerken bisiklet zincir attı. Allah'tan daha önceki uzun yolculuklardan dolayı tamir malzemelerimiz tamdı. Kısa bir operasyonun ardından, zincirini yerine taktık ve yola devam.
Sahilde Balık Ekmek

Balıkçı teknelerinin yanından geçerken, balık ekmek satan bir tekne gördük. Ben  acıkmıştım. Mehmet henüz aç olmadığını ama bir kola içebileceğini söylüyordu. Ancak, benim yarım balık ekmeği görünce fikrini değiştirdi ve ona da bir tane aldık.

Akşam güneş batmış, hava kararmaya başlamıştı. Akşam serinliğinde sahil kenarı iyiden iyiye kalabalıklaşmıştı. Sahilde balık ekmek, çay, çiğdem, kabak çekirdeği ve su satıcıları vardı.  Bu kalabalığın içinde metre metre ilerlerken, aniden bisikletin önüne fırlayan çocuklar, köpekler ve hatta koca koca insanlar...

Bu hengame içinde herkes kendi yolunu buluyor ve bir şekilde ilerliyordu. Ama hiç kimse de halinden şikayetçi görünmüyor. Gülüyorlar, eğleniyorlar ve işte ben İzmir'i bu yüzden çok seviyorum diye düşünüyordum.

Sürüş Güzergahımız
Sahildeki aydınlıktan karanlığa dalınca, tam da lazım olacak yerde benim bisikletin ön farının pili bitti. Mehmet'in bisikletinin farına kaldık. O önden bana rehberlik yaptı, ben de arkadan.

Kent Ormanı'nı koşu yolunda genel olarak bir aydınlatma vardı ama karanlık bölgeler de yok değildi.

Ormanın hışırtısı, ara sıra köpek sesleri ve bisikletin teker sesi...Başka bir ses yok.

Ses çıkaranlar sahil kenarına gitmiş.

Nihayet Kent Ormanı Otoparkı'na vardık. Birkaç dakika içinde bisikletleri arabaya yükledik.

Arabaya binince tatlı bir yorgunluk. Koşuda arkadaşlarla yaşadığımız endorfini, bu kez arslan oğlum Mehmet ile birlikte yaşıyorduk.

Allah ömür verirse, bisiklet gruplarıyla Mehmet'imle uzun bisiklet turlarına da katılmaya hayal ediyoruz. Ama ondan önce, yeterince hazırlık yapmamız gerekiyor. Olur mu? Allah izin verdikten sonra, niye olmasın!

11 yorum:

  1. mehmet ustaya tebrikler:))))

    YanıtlaSil
  2. Mehmet, yazılarla ilgilenmiyor. İcraat adamı :))

    YanıtlaSil
  3. Ben onun adına hoşbulduk, diyeyim. :))

    YanıtlaSil
  4. Benim bayıldığım, Baba Oğul "Efelerin" bisiklet hünerleri değil.
    O da alkışlanır. Ama bir Babanın Evlat sevgisini, gözyaşartan bir mürüvvet öyküsünün
    şiirsel anlatımını böylesine içten dillendiren bir Baba, alkışın ve takdirin büyüğünü hakkediyor.
    Mehmet, ne mutlu Sana, böyle bir Babaya (Aileye) sahipsin.

    YanıtlaSil
  5. Halit amca,ben Mehmet.Şanslı olduğumu biliyorum.Geçmiş yıllarda da babamla beraber bisiklet turları yaptık.Babamı,annemi ve de ablamı çok seviyorum.Çok teşekkür ederim.Ellerinden öperim.

    YanıtlaSil
  6. Halit Hocam, çok teşekkür ederim. Mehmet ile uzun turların yanısıra İzmir Duatlonu'na katılmak gibi bir hayalimiz de var. Bu yıl olmazsa seneye.. Ama er yada geç olacak inş. Motive edici yorumlarımız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  7. Çok teşvik edici olmuş yine������������ Sanırım beni de sonunda bisiklet veya koşuya başlatacaksın. Baba oğul birlikteliğiniz enerjiniz daim olsun. ����
    Şule Topal

    YanıtlaSil
  8. Ne güzel olur, sen de başlarsan. Herkesin içinde üfleyince küllerinden arınıp ortaya çıkmaya hazır bir ateş var. Seninkinin yanmasına az kalmış. Teşekkürler Şule.

    YanıtlaSil
  9. Birol Allah c.c izniyle hayâller gerçek olur.Güzel bir baba oğul hikayesi.

    YanıtlaSil