Eğer nitelikli bir organizasyona
katılmak isterseniz, bunu çok önceden takviminize yazar, iş ve özel yaşamınızı da
buna göre ayarlarsınız.
İşte ben de tam öyle yaptım. 6
Mart 2016’da gerçekleştirilen Runatolia’nın kayıt ücretini 6 ay önceden
yatırmıştım. Bu davranışla, aynı zamanda kendimi psikolojik olarak bağlıyor ve
hazırlıkları da ona göre yapmış oluyorum.
Hiç hazırlıksız, 10 km koştuktan
sonra İnciraltı’ndan otobüsle eve dönmek üzere katıldığım 6 Eylül 2015 İzmir21k koşusunu 10 km’sini koşarak ve geri kalan bölümünü yürüyerek de olsa
bitirdim.
Bu koşuda pek çok ilki yaşadım:
- Hepsini koş(a)mamış olsam da ilk katılım madalyamı burada aldım. Ancak, 3 dakika daha hızlı gelemediğim için listeye bile giremedim.
- Ali Osman Şapçı ile tanıştım ve onun sayesinde Ege Maraton Spor Kulübü’nün üyesi oldum.
- Çimenleri sulayan Belediye görevlisi (Allah razı olsun) hortumla o sıcakta araba yıkar gibi bizi baştan aşağı ıslattı.
- Kendime “haddini bil” dedim ve o günden bugüne bir daha 21k koşmadım.
Runatolia’ya daha 3 ay varken,
hafta içi sabahları 5-6 km, hafta sonları da 10-12 km koştum. Bu koşularda, Ali
Osman Şapçı, Ender Sert, İbrahim Selek, Davut Yıldırım gibi Ege Maraton Spor
Kulübü’nden pek çok arkadaşla birlikte antrenmanlar yaptım.
Bu arada, her disiplinde olduğu
gibi koşunun da kendi içinde bir dili, terminolojisi olduğunu öğrendim. Pace,
nabız, VO2max, drifit tişört gibi terimlerin yanında koşuda ayakkabının ne
denli önemli bir unsur olduğunu hem kendi hem de arkadaşlarımın tecrübeleriyle
hafızama iyice kazımış oldum.
Yarıştan önceki hafta
antrenmanları azalttık ve dinlenme moduna geçtik. Ege Maraton Spor Kulübü Başkanımız
Ahmet Sırrı Eke, her zaman olduğu gibi mükemmel bir organizasyon yapmış ve 4 Mart
2016 saat 23.00 için Atatürk Lisesi’nin önü buluşma noktası olarak seçmiştik.
Buluşma noktasına Ender ile
birlikte geldik. Gündüz açık olan hava, akşam bize bir sürpriz yapmış ve
yağmurlarıyla bize mevsimlerden bahar olduğunu hatırlatmıştı.
Sayım yapıldı, geç kalanlar
arandı. Nihayet yarım saat civarında bir rötarla otobüs hareket edebildi. Ben
Ege Maraton ailesinin çok yeni bir üyesi olduğum için 30-40 üyeyi bir arada ilk
defa burada görüyordum. Facebook’tan gördüğüm yüzleri zihnimde isimlerle
eşleştirmeye çalışırken, onlar beni çok daha rahat tanıyorlardı.
Khan Otelde Kahvaltı |
Bir taraftan ne kadar unutkan
olduğumu düşünürken, diğer taraftan biz yeniler bir iki kişiyiz, onlar yıllardır birbirlerini tanıyorlar diye
kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Bu arada, üyesi olduğum bisikletçi gruplar
ile koşu gruplarının yaş kategorileri arasındaki fark dikkatimi çekmişti.
Gözlemlediğim kadarıyla, bisikletçi grupların %65 civarı 40 yaş altı, %35
civarı ise 40 yaş üstünde iken, koşucularda bu oranlar tam tersi. Koşucuların
içinde triatloncular yer alıyor ama bisikletçi grupların için de koşuyla
uğraşan çok az insan gördüm. Nedenini bilmiyorum ama ilgilenenler için iyi bir
araştırma konusu olabilir.
Yolda yarım saat civarında bir
mola verdik. Sabah saat 07.00 sularında Antalya Khan Otele vardık. Eşyaları
emanete bırakıp, doğru kahvaltı için restorana geçtik. Açık büfe ve onlarca
çeşit kahvaltı. İnsan yiyemese de gözü
doyuyordu.
Kahvaltı ve sayısız fotoğraflar,
selfieler derken, sonrasında göğüş numarası, çip ve tişörtleri almak üzere TerraCity AVM’ye gittik.
Erken gelmişiz, AVM daha
açılmamıştı. AVM’nin yanıbaşında yapılan miniklerin yarışlarını izledik.
Çocukların herşeyi bambaşka ve müthiş! Bayanların yüksek topuk yarışı da varmış
ama biz ona kalmadık.
Minikler koşuyor |
Havanın soğukluğuna bakılırsa,
sıcaklık 15-16 derecelerdeydi. Sonra zaman geçirmek için bol
fotoğraf ve sohbet
eşliğinde Akdeniz’e sarılmış gibi duran Falez Parkı’na gittik. Acayip uçurumlar
var. Fevkalede bir manzara! Sanki bir dergiye kapak fotoğrafı çekiyormuşuz gibi
hepimiz ya manzara, yada birbirimizin fotoğrafını çekiyorduk. Tabii Ege MaratonSpor Kulübü ailesi olarak toplu bir fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik.
Orada bir saat kadar oyalandıktan
sonra TerraCity Avm’de bir iki kat çıktık. İstanbul Maraton Fuarı’na göre daha
minik bir alanda kurulmuştu stantlar. Ancak, düzgün bir organizasyon vardı.
Falez Parkından Akdenize bakış |
Tişört,
çanta ve çipler ayrı noktalardan dağıtılıyordu. Sıraya girdik. Hande, Ali Osman
ve eşi Türkan da ordaydı. Garmin’in yeni saatlerini inceledik ve Runnery’nin
standını ziyaret ettik. Bazı arkadaşlar koşuda enerji vermesi için koşu jeli
aldı.
New balance mağazasından bir koşu şortu satın aldım. Burada da koşu öncesi karbonhidrat yüklemesinin yapıldığı bir makarna partisi vardı. Ama otelde arkadaşlarla buluşacağımız için makarna partisine kalamadık. Duş aldık, dışarıda öğle yemeği yedik. Yolda pek düzgün uyuyamadığımdan, bana bir ağırlık çöktü. Otelde birkaç saat uyudum. Uyandığımda, Ender’i aradım.
New balance mağazasından bir koşu şortu satın aldım. Burada da koşu öncesi karbonhidrat yüklemesinin yapıldığı bir makarna partisi vardı. Ama otelde arkadaşlarla buluşacağımız için makarna partisine kalamadık. Duş aldık, dışarıda öğle yemeği yedik. Yolda pek düzgün uyuyamadığımdan, bana bir ağırlık çöktü. Otelde birkaç saat uyudum. Uyandığımda, Ender’i aradım.
-Ender, nereye kayboldunuz?
-Nur ve Zülfikar ile Kaleiçi’nde bi
cafe’de oturuyoruz.
-Whatsup’tan bir konum
göndersenize!
-Tamam gönderiyorum.
Bu konuşmadan sonra, konum geldi.
Google amca’nın haritaları
sayesinde, nerede olduklarını +-30 metre hata payı ile gördüm.
Otelden çıktım, yürüye yürüye
labirenti aratmayan sokaklardan, düz ve inişi bol yollardan ilerledim. Yolda
Hande ile karşılaştım. O da başka bir arkadaşıyla geziyordu. Selamlaştık, ben
yoluma devam ettim.
Kaleiçinde bir kare |
Cafe’de Ender, Zülfikar ve Nur
ile bir saatten fazla oturduk. Bir taraftan çaylarımızı yudumlarken, diğer
taraftan ertesi gün yapılacak Runatolia’nın kritiğini yapıyor, Ender daha
tecrübeli olduğu için bize geçen yıl ile bu yıl arasındaki farklardan
bahsediyordu.
Kaleiçini ağır çekimde geze geze
ilerledik. Burada da bir saat kulesi varmış gördük. Metal çubuklarla farklı ve
çağdaş bir tasarıma imzaya atmış olan Antalya Kültür ve Sanat binasının önünden
geçtik.
Bir spor mağazasına girdik. Ender
güzel bir eşofman takımı aldı. Ben de alacaktım. Ama eşofmanın altı small, üstü
medium denk gelince alamadım. Zira o şekilde bir satışları yok. Android miyim,
neyim?
Koşudan önce potasyum ve lif takviyesi
yapabilmek için muz ve 1,5 litrelik su aldık. Ertesi sabah erken kalkacağımız
için, erken yatmak da farzdı. Ancak, kendi aramızda her koşudan önce “koşucuların
ayini” diye tabir ettiğimiz bir olayı da gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Şöyle ki:
- Tişörtlere göğüs numaralı çengelli iğne ile tutturulacak,
- Sağ ayakkabının bağcıları çözülüp koşu çipi özenle monte edilecek,
- Çoraplar ve zorunlu ihtiyaç malzemeleri ve çanta hazır edilecek.
- Bütün bunlar bittikten sonra hazırlıkların bir fotoğrafı çekilip tüm koşu camiasına hazır olduğumuzu bildirmek için face’de yayınlanacak.
Sabah 06.00’da herkes ayakta. Akşamdan
hazırladığımız kıyafetleri giyiyor, son olarak her duruma karşı az bir para,
kredi kartı ve telefonumu alıyorum yanıma.
Yolda enfes manzaralarla
karşılaşıyoruz ve fırsat buldukça çekiyoruz. Nihayet Cam Piramidin olduğu
Runatolia Toplanma Bölgesi’ne geliyoruz. Dakikalar geçtikçe, koşucuların sayısı
artıyor. Bir yandan sürekli anonslar yapılırken, diğer yandan müzik yayını
yapılıyor. Ege Maraton Spor Kulübü’nün diğer üyeleriyle de bir araya geliyor,
bu anları ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekiyoruz. Diğer arkadaşlar, genelde
21k yada 42k koştuğu için, 10k’cı olarak fotoğraf işleri çoğunlukla bana
kalıyor. Eee ben de bu görevi büyük bir keyifle yapıyorum.
Koşu Öncesi |
Ben foto işleriyle uğraşırken,
herkes sıraya geçmiş. Tabii ki sayamadım ama yarış kulvarında önümde en az
3.000 kişi vardı. Ama Allah’tan Start noktasına gelmeden benim için yarış
başlamıyor.
Hafiften kıpırdanmalar başlıyor. Herkes de start’a gelmeden yarışın
başlamadığını bildiği için öndekilerin açılmasını bekliyor, ben de öyle
yapıyorum. Bir taraftan da Garmin 235 koşu saatimi ayarlıyorum. Hava sıcaklığı
16 derece. Tam bir koşu havası. Start noktasına gelince biraz hızlanıyorum.
Ancak, önümdeki kalabalık yüzünden ilk kilometreyi 05:36 dk/km ile
tamamlıyorum.
Koşu Güzergahı |
Kalabalıktan biraz sıyrılınca
hızımı biraz daha artırıyor, 3. ve 4. kilometreleri 05:08 ve 05:05’lik paceler ile
geçiyorum. Daha sonraki kilometreleri 05:30-05:15 arası bir hızla gidiyorum. Su
istasyonundan bir pet su alıyorum ancak 2 yudum içip fırlatıyorum. Daha önceki
tecrübelerimden, çok su içmenin neye mal olduğunu biliyorum çünkü. Neyse finish
çizgisini gördüğümde, daha da bir gaza geliyor ve kaslarıma “hadi bir ga
yret”
diyor ve son kilometreyi 05:08’lik pace ile bitiriyorum. Nabzım 150-160
arasında seyretmiş. Bu benim için son derece güzeldi. Nitekim antrenmanlarda bu
hızlarda daha yüksek olabiliyordu.
10 kilometrelik mesafeyi net 53
dakika 29 saniye ile tamamlıyorum. Finish çizgisinde bekleyen bir genç kız,
muhtemel ki öğrenci, katılım madalyamı takıyor boynuma. Bu benim koşu
tarihimdeki en iyi dereceydi ve müthiş mutluydum. Nefesimin düzene girmesi için
küçük adımlarla yürüyorum.
Daha sonra, benim gibi Ege
Maraton’un nadir 10k’cılarından Hande geliyor. Cam Piramidin olduğu bölgede,
yiyecek dağıtım noktaları oluşturmuşlar. Birlikte simit, portakal, elma ve
meyve suyu alıyoruz. Alanda gezerken, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin standına
rastlıyorum. Merve kızımız, Wings For Life World Run İzmir için kayıt yapıyor. Ben
de ilk defa orda duyuyorum bu yarışı. Buradaki konuşmalar esnasında, 8 Mayıs
2016 WFL Run İzmir’deki yarışa katılan İzmir Ticaret Odası Running Team’in ilk
düşünsel tohumları canlanıyor zihnimde.
Toplanma alanındaki stant
ziyaretlerinden sonra yürüyerek otele dönecektik. Yolda Ali Osman ve eşi Türkan’a
rastladık. Yolda 42k koşan arkadaşlarımız vardı. Onlara tezahürat yaptık, moral
ve motivasyon için.
Madalyam ve ben |
Öğle yemeğinden sonra, herkes
eşyalarını topladı. Saat 17.00’ye doğru otobüslere bindik. Uzun saatler boyunca
koşucu arkadaşlarımızın; koşmanın dışında türkü, şarkı ve fıkra pek çok alanda
müthiş yeteneklerinin olduğuna şahit oldum.
Kendi kendime, “iyi ki gelmişsin
ve bu yarışa katılmışsın Birol” dedim.
Sonra düşündüm.
Bu kadar yol geliyoruz, masraf
yapıyoruz, hepsi topu topu 1 saat koşmak için. 42k koşanlar birkaç saat koşuyor
ama onların da durumu aynı. Katılanların %90’ı da ödül filan almayacak, bizi
buraya çeken ve bu kadar zahmete değen şey neydi?
Ege Maraton Ailemiz |
O da “Oy, gurban. Koşu bittikten sonra yaşadığımız o tatlı yorgunluk ve mutluluk var ya, işte biz o endorfinin gurbanıyız!” diyor.
Zihnimi kemiren sorunun yanıtı tam da buydu. Biz koşucuların büyük çoğunluğu, belki de hepsi endorfin kurbanı!
2017 yılındaki Runatolia’ya bugün
itibariyle 256 gün kaldı.
Yarış 5 Mart 2017 saat 09.00’da
Antalya’da koşulacak.
Siz de endorfin kurbanı olmak
isterseniz, şimdiden kayıt yaptırabilirsiniz. Allah’tan bir engel çıkmazsa, ben
orda olacağım. Siz de gelirseniz, belki de birlikte koşarız.