Translate

29 Haziran 2017 Perşembe

Güzergah: Kerkenek Yarı, Kalabak ve Avudan...

Bayramın 2. günü yaptığımız koşuda koşu virüsünden bahsetmiştim. Bunu Facebook'ta gören Ahmet Hocam, Birol "bana da bulaştır" diye paylaşım yaptı.

Kerkenek Yarında: Ahmet Hocam ile..
Ben de "büyük bir keyifle" diye yanıt vermiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse Ahmet hocanın bu işi bu kadar içten ve çabuk istediğini düşünmemiştim. Yüzyüze geldiğimizde işin ciddiyetini daha fazla anladım. Pirenlik güzergahına ben epey gitmiştim. Farklı bir güzergah seçelim ama sen öner dedim. Ahmet hoca,

 -Uzun yıllardır Kalabak'ı görmedim. O tarafa gidelim
-Tabii iyi olur. Velidede ve Avudan Çeşmesi'ni de ekleyelim. 
-Çok güzel olur. Anıları tazelemiş oluruz. 

Bu konuşmanın ardından, sabah güneşe fazla maruz kalmamak için buluşma saatini 05.45 olarak belirledik. 

Üçüncü bayramı günün sabahında tam da sözleştiğimiz saatte Koca Harman'daydım. Ahmet Hocam'ın mesleği öğretmenlik. Ama biz dil alışkanlığı Ahmet Hocam diyoruz. Ahmet hocam, ben bildim bileli aktif bir insan. Futbola merakı meraktan öte, yıllarca futbol da oynamış. Futbol denilince gözlerinin içinin gülmesinden belli futbol aşkı.

Ben bunları düşünürken, Ahmet hocam Koca Mustafa Dayı'nın evinin köşesinden gülümseyerek çıkıyor. Yaklaşınca;
 
-Selamünaleyküm. 
-Aleykümselam Ahmet Hocam.
-Bir iki dakika geç kaldım. 
-Olur o kadarlık Ahmet Hocam gideceğimiz yerde yoklama almıyorlar. :)

Gülüşüyor ve istikamet Kalabak, yola koyuluyoruz. Ahmet Hocam, sabahın serinliği,

havanın güzelliğinden ve ne iyi edip de böyle bir gezintiye çıktığımızdan bahsediyor. Kaş'a çıkıyoruz. İnişe geçince, Ahmet Hocam bu yolların eskiden çok bozuk olduğunu ve şimdi açılan yollarla ulaşımın rahatladığını söylüyor. Tam Kalabak yoluna girmiştik ki Ahmet Hocam;

Kerkenek Yarı'nda Kareler
Kerkenek'ten Kalabak Manzarası
-Birol, Kalabak'ın tam karşısında Kerkenek Yarı var. Oraya da çıkalım mı?
-Tabii. Madem buraya kadar geldik. 

Önümüze gelen yol ve patika çatalından patikayı tercih ediyor. Yaklaşık 800 metre
sonra Kerkenek Yarı'na varıyoruz. Yar'ın yüksekliğnden ismini fazlasıyla hakettiğini düşünüyorum. Burada, facebook'tan canlı yayın yapıyor ve yaşadığımız bu ana tanıklık eden fotoğraflar çekiyoruz. Ahmet Hocam, neredeyse bu Yar'a çıkalı 30 yıl olmuştur diyor. Ben de buraya geldiğimi belli belirsiz hatırlıyorum. Ama adının Kerkenek Yarı olduğunu Ahmet Hocam'dan öğrenmiş oldum. 
Yar'dan ana yola bir keçi patikasından iniyoruz ve hemen karşısındaki Kalabak Tepesi'ne tırmanıyoruz. Kalabak, Hırkalı Köyü'nde yaşamış, suyundan içmiş ve ekmeğinden yemiş velhasıl havasını solumuş hemen hemen herkesin hayatına mutlaka bir yerinden dokunmuştur. Küçük vadi ve derelerin ortasında, dili olsa "buralar benden sorulur" diyen, dik yamaçları ve dümdüz zirvesiyle etrafına meydan okuyan bir seyir tepesi.


Buradan, Saya Düzünü, Eğrelti Deresini, Asmalı Dere, Velidede Mezarını, Avudan Çeşmesini, Kızıl Tepe, Harman Arkası, Koca Dere, Naldöken, Yeni Köy, Çomaklı Dağı, Davut Deresi, Bayramşah Köyü ve daha pek çok yeri görebilmeniz mümkün. Müthiş bir manzara. Belki bir gün sadece burada yaşamış olanlar için değil, dışarıdan gelen misafirler ve hatta turistler için de bir çekim merkezi olur. Hatta Ahmet hocam ile burada Drone uçurup onunla çekim yapmaktan, kafileler halinde dağ turlarına kadar geniş yelpazede hayaller kurduk. Olur mu? Zaman gösterecek...

Bu arada, Kalabak'ı özleyenler için canlı yayın yaptık. Kameranın açısına doğal bir kahraman olarak, yan yan çalı ve pıynar ormanları arasından kaçan bir tavşan da girdi. Ayarlasak denk gelmezdi. :)

Kalabak'tan Kızıltepe Manzarası
Armut Ağaçları
Veli Dede'nin Mezarı
Kalabaktan kayaların üzerinden atlayarak ve dar keçi yollarından Veli Dede mevkiine doğru inişe geçtik. Eski sayamızın, envai çeşit ( şeker, kavun, kış armudu vs) armut ağaçlarımızın olduğu tarlamıza geldik. Armut ağaçları seyrelmiş olsa da, güzelliklerinden birşey kaybetmemiş ama ne bizim ne de Ali Amcamın sayasından küçük bir iz bile kalmamış. 

Burada Veli Dede'nin mezarına geliyoruz. 1980'lerde bu mezarlığın bulunduğu yer tam bir yıkıklıktı. Hatırladığım kadarıyla, bir iki sarıklı mezar taşı ve üst üste büyük kayraklar vardı. Hatta etrafındaki orman ve çalılardan geçmek tam bir Çin işkencesiydi. Burada büyük bir Veli'nin yattığı kulaktan kulağa dolaşır ancak görülen manzaradan bunu pek anlamak mümkün olmazdı. Yakın zamanda, burası ciddi bir tadilattan geçmiş. Mezar ortaya çıkmış ve çevre düzenlemesi de yapılmış.

Yapanlardan ve yaptıranlardan Allah razı olsun diyor, Veli Dede'nin ruhuna bir Fatiha okuyup yolumuza devam ediyoruz. 
Avudan Çeşmesi-Sığır Kulağı Otları-Asmalı Dere

Sohbetle yavaş tempoda Avudan Çeşmesi'ne varıyoruz. Burası da elden geçmiş. Bu Çeşme'nin su analizi yapıldı mı bilmiyorum. Ama yakın köylerde oturanlar bu Çeşme'ye geçmişten günümüze akın etmeye devam ediyor. Hatta daha eskiden köylerde her evde su yokken ve merdaneli çamaşır makinelerinin bile epey lüks nesneler olduğu dönemde, sabah erkenden merkepleriyle köylüler buraya gelir, çeşmenin etrafında ateşe kazanlar vurulur, çamaşırlar yıkanır, Kızıltepe'nin ormanlarında kurutulur ve akşama köyün yolu tutulurdu. O günler çok geride kaldı ama köyde su olmasına rağmen insanlar buraya gelmeye devam ediyor. Rahmetli babam da, "Avudan suyu ile yapılan çayı hiçbirşeye değişmem" der ve üzerine bir cigara tellendirirdi. 
Avudanın önünde bir traktör ve üzerinde 6-7 kadar su bidonu var. Avudan'da su
azalmış ama su bardağı ile uzanabildiğim kadar hem kendime hem Ahmet Hoca'ya birer bardak su alıyorum. İçip dereden karşıya geçiyoruz.

Ak Yokuş'un Sadece Yokuşu Kalmış...
 
Burası bizim eski tarlamız 25 dönüm civarında. Eksen bitmez. Her tarafı yemyeşil sığırkulağı otlarıyla dolu. Başlangıçta seyrek olan otlar 500 metre sonra geçit vermez bir hal alıyor. Bu ota kolunuz, ayağınız yada teninizin herhangi bir yeri değerse, acayip kaşındırır, tecrübe ile sabit. Geçmişten bildiğimizden, yeniden tectübe etmedik ve karşıdaki Çavuşun Mustafa Dayı'nın yerinden, Asmalı Dere'den, Ak Yokuş'tan Yukarı Kaş'a geldik. Ak Yokuş'u seller yarmış, yokuşu kalmış ama yol yol olmaktan çıkmış. 

Yolda yürürken, futboldan, atletizmden söz ettik. Anılarımıza yolculuk yaptık.

Yukarı Kaş'tan Aşağı Kaş'a doğru yürürken, bir sayanın fotoğrafını çektik. Neye benzediğini bilmeyen okuyucularımın gözünde canlanması için.

Aşağı Kaş, Hırkalı Köyümüzü Kuzey Mahalle yönünden görüyor. Hem köyümüzün hem de melengeç ağacının önünde birkaç poz kendimizi fotoğrafladık. 

Aşağı Kaş'tan Köyümüz
Melengeç Ağacı Önünde Ahmet Hoca
Ayşe Halam ve Ben
Aşağı Kaş'taki  Bir Saya
Kuzey Mahalle Çeşme'sine varmadan yolda Ayşe Halam ile karşılaşıyoruz. Ben de, Ahmet Hocam da ellerini öpüyoruz. Zira benim halam aynı zamanda Ahmet Hocamın da kayın validesi oluyor. 

Bu noktada Ahmet Hocamın yüzünde endorfinin ışığını görüyorum. O ışık gözünden, diline dökülüyor ve;

-Birolcum çok güzel oldu. Biraz yorulduk ama değdi. Kurban Bayramında başka arkadaşların da katılabileceği şekilde bir organizasyon yapalım.
-Tabii Ahmet Hocam. Hem daha hazırlıklı oluruz.

28 Haziran 2017 Çarşamba

Çocukluk Arkadaşım Yakup ile Bayram Sabahı Koşusu...

Bayramın birinci günü karşılaştığımızda sözleştik Yakup ile. Ertesi günü sabah 06.00'da Kuzey Mahalle Çeşme önünde buluşup koşacaktık. 

Kuzey Mahalle Çeşmesi Önünde Yakup & Birol
Ben 10 dk önce buluşma noktasındaydım. Çeşme'nin güney doğusunda kalan Sülüklü Çeşme zamanda yolculuğa çıkarıyor beni. Henüz daha bu Çeşme'lerin etrafındaki betonların atılmadığı ve her tarafın çamur deryası olduğu çocukluk yıllarımızda buralarda itiş-kakışlarımız geçti bir bir gözümün önünden. İyi arkadaştık Yakup ile, ama bu iki günde bir kavga etmemize engel teşkil etmezdi. 

Bunları düşünürken gözlerini ovuşturarak Yakup geldi ve

-Hadi başlayalım...
-Başlamadan bir foto şart..
-Tamam...

Köy içinde yürüyüp, cevizli harmandan itibaren koşacaktık. Halamların evinin önünden geçerken balkondan Üzeyir Abi gördü bizi. 

Sülüklü Çeşmesi-Kuzey Mahalle Çeşmesi
Cevizli Harman-Aşağı Bayır Yolu
Selamlaştık ve yolumuza devam ettik. 

Cevizli harmana geldiğimizde Yakup;
- Burası araba galerisi gibi olmuş.
-Evet, eskiden bir araba bile olmazdı.
-Ne günlerdi? Buralarda az çelik-çomak oynamadık!
-Çok doğru! Yatsı ezanı okunmadan bir Allah'ın kulu bizi eve sokamazdı...

Yeni mezar yoluna girince koşmaya başlıyoruz. Çocuklukta başımız belaya girince yakalanmamak için koştuklarımızı saymazsak Yakup ilk defa koşuyordu. Askerde bir gün önce gelenin sonra gelene bot bağlamasını öğretmesi gibi, bir taraftan koşarken, diğer taraftan koşunun püf noktalarını anlatıyorum. Önümüzde Yakup'un abisinin köpeği bize eskortluk yapıyor.

Eminem Munarı Yolu
Mezarlıktan geçerken içimizden bir Fatiha okuyoruz tüm ecdadımıza. Yola devam...
Yeni mezar yolundan, pirenliğe ayrılan yola döndüğümüzde Hacı Halil'in tarlasının yanından iniş aşağı sallanıyoruz. Koşmaktan ziyade jog gibi. Tempomuz 7 pace civarında. Bir yandan da canlı yayın yapıyoruz. Face'de Serhan Köseoğlu dışında ayakta kimse yok :) 

Bu arada tam eski mezar mevkiini geçerken iki tane çoban köpeği bizim eskortumuza doğru havlayarak koşmaya başladı. Yakup onların saldıracağını düşünerek ayırmaya gitti. Oysa köpeklerin öyle bir derdi yokmuş. Bir araya gelince koklaşmaya ve oynaşmaya başladılar, biz de yolumuza devam ettik.

İlk mola yerimiz Eminem Munarı idi. Orda 5-6 dakika oyalandık. Su içtik Serinledik. Hafiften terleme başladı. Yakup halinden memnundu. İniş aşağı gittiğimiz için zorlandığı da söylenemezdi. Yeni munara gelmeden önce, sonradan açılan yol ile eski yolun birleşim noktasında dolu tanesine benzeyen küçük mıcır taşları var. Çocukluğumuzda bunların üzerinde adeta kayak yapardık. Şimdi ise koşarken düşmemek için dikkatimizi yoğunlaştırmaya çalışıyorduk. 

Pirenlik-Orman Şefliği Çeşmesi
Yeni munarda su dinmiş. Hemen az ilerisindeki palamut ağacının dibinde ikinci molamızı verdik. Daha önce bizim olan tarlalardan, Yakup'ların, Mehmet Ali eniştemin ve Kamil'in Yusuf'un eski bostan tarlalarından konuştuk. Köydeki gençler hep büyük şehirlere göç ettiğinden tarlalar Çavullarlılara satılmış. Elde kalanların çoğuna da zeytin dikilmiş. Daha az bir kısmında, tütün ve buğday ekili.

Dakika dediğin çabuk doluyor, özellikle de gölgede otururken. Tekrar koşmaya
başlıyoruz. Garibanın Damı'nın altındaki yokuşa kadar koşuyoruz. Bir 40-50 m kadar koştuktan sonra, Yakup yürümeye başlıyor, ben de ona uyuyorum. Yürürken bir taraftan da etraftaki yeşil ormanın kuşların ve böceklerin sesine dikkat kesiliyoruz. Yollar bozulmuş. Neden olabileceğini tartışıyoruz. Sel yada traktör işine benzemiyor. Muhtemelen Çataloluk'un altyapısı yenilenirken, yoldan geçen ağır tonajlı iş makineleri veya kamyonların ağırlığından kaynaklanmış olabileceğine kanaat getiriyoruz.


Yokuşun sonlarına doğru Bozköy yol ayrımındayız. Orda Orman İşletme Şefliği'nin bir Çeşmesi var. Devam ediyoruz. Yolda arkamızdan Bozköylü Ali dayım ve yengem traktörle geliyorlar. Bizi traktöre almak için yavaşlıyor. Biz yürüyerek devam edeceğimizi bir şekilde işaret diliyle anlatıyoruz. Zira, traktör sesinden kimse kimseyi duymuyor. 

Çataloluk girişinde Çataloluk levhasını ölümsüzleştiriyoruz. Yangın ekibinden bir kişi ortalığı süpürüyor.
Çataloluk Kahvesi-Çataloluk Hırkalı Yolu
Yangın İtfaiye Noktası-Çataoluk Mezar Önü Çeşmesi

Köy içinde yürüyoruz. Sabah gözünü bizim gibi erken açan birkaç kişi ile selamlaşıyor ve köy kahvesine gidiyoruz. Henüz vakit erken olduğu için çaydan ümidimiz yok. Kahveyi ve köy dükkanını kayınbiraderim Mustafa işletiyor. Sabah kahveyi gelinimiz Gülşen açmış. Yakup dışarıda oturuyor. Ben çay ocağına giriyorum.

-Günaydın Gülşen... Çayın var mı?
-Var, var da. Enişte, nerden geliyorsun böyle...
-Tahmin et bakalım.
-Yürüyüşten...
-Doğru ama bu kez yalnız değilim.
-Yakup da benimle...İki çay verir misin bize...
-Tabii...

Çayımızı içiyor, siftahımızı bırakıp yola koyuluyoruz. Köylülerin bir kısmı işe başlamış ama köyde hareketlenme yeni yeni başlıyor. Köyden çıkışının 500 metre ötesinde yolda irice bir böceğin sırtüstü yavaş yavaş hareket etmeye çalıştığını görüyoruz. Yakup onu çeviriyor, fotoğrafını çekiyor ve yolun kenarına bırakıyoruz. 

Koca Harman-Koşu Güzergahı
Hırkalı Köyü Girişi Yol Kenarı Erik Ağaçları
Yol kenarları erik, şeftali, elma vb bir sürü ağaçla dolu. Hepsinin verimi de oldukça iyi görünüyor. Daha köye girmeden, bir ağacın gölgesinde soğuma hareketlerini yapıyoruz. 

Yakup da, ben de yarı koşu-yarı yürüyüşle geçen ve anılarımızı tazelediğimiz bu etkinlikten oldukça keyif aldık. Saatimin kaydettiği 7 km ve kayıtsız 1 km olmak üzere toplamda yaklaşık 8 km mesafe kat etmişiz.

Yakup, şimdiden sabahları kalkıp koşu yapacağını söylemeye başladı. Tatlı bir yorgunluk olsa da, zafer kazanmış komutan edasıyla köyümüze giriyoruz. Hatta bir dahaki sefere Çomaklı tepesi üzerinden Yeniköy'e gidip bir ayran içip geri dönmek gibi dahiyane bir projemiz oldu. Olabilir mi? Neden olmasın?