Translate

28 Haziran 2017 Çarşamba

Çocukluk Arkadaşım Yakup ile Bayram Sabahı Koşusu...

Bayramın birinci günü karşılaştığımızda sözleştik Yakup ile. Ertesi günü sabah 06.00'da Kuzey Mahalle Çeşme önünde buluşup koşacaktık. 

Kuzey Mahalle Çeşmesi Önünde Yakup & Birol
Ben 10 dk önce buluşma noktasındaydım. Çeşme'nin güney doğusunda kalan Sülüklü Çeşme zamanda yolculuğa çıkarıyor beni. Henüz daha bu Çeşme'lerin etrafındaki betonların atılmadığı ve her tarafın çamur deryası olduğu çocukluk yıllarımızda buralarda itiş-kakışlarımız geçti bir bir gözümün önünden. İyi arkadaştık Yakup ile, ama bu iki günde bir kavga etmemize engel teşkil etmezdi. 

Bunları düşünürken gözlerini ovuşturarak Yakup geldi ve

-Hadi başlayalım...
-Başlamadan bir foto şart..
-Tamam...

Köy içinde yürüyüp, cevizli harmandan itibaren koşacaktık. Halamların evinin önünden geçerken balkondan Üzeyir Abi gördü bizi. 

Sülüklü Çeşmesi-Kuzey Mahalle Çeşmesi
Cevizli Harman-Aşağı Bayır Yolu
Selamlaştık ve yolumuza devam ettik. 

Cevizli harmana geldiğimizde Yakup;
- Burası araba galerisi gibi olmuş.
-Evet, eskiden bir araba bile olmazdı.
-Ne günlerdi? Buralarda az çelik-çomak oynamadık!
-Çok doğru! Yatsı ezanı okunmadan bir Allah'ın kulu bizi eve sokamazdı...

Yeni mezar yoluna girince koşmaya başlıyoruz. Çocuklukta başımız belaya girince yakalanmamak için koştuklarımızı saymazsak Yakup ilk defa koşuyordu. Askerde bir gün önce gelenin sonra gelene bot bağlamasını öğretmesi gibi, bir taraftan koşarken, diğer taraftan koşunun püf noktalarını anlatıyorum. Önümüzde Yakup'un abisinin köpeği bize eskortluk yapıyor.

Eminem Munarı Yolu
Mezarlıktan geçerken içimizden bir Fatiha okuyoruz tüm ecdadımıza. Yola devam...
Yeni mezar yolundan, pirenliğe ayrılan yola döndüğümüzde Hacı Halil'in tarlasının yanından iniş aşağı sallanıyoruz. Koşmaktan ziyade jog gibi. Tempomuz 7 pace civarında. Bir yandan da canlı yayın yapıyoruz. Face'de Serhan Köseoğlu dışında ayakta kimse yok :) 

Bu arada tam eski mezar mevkiini geçerken iki tane çoban köpeği bizim eskortumuza doğru havlayarak koşmaya başladı. Yakup onların saldıracağını düşünerek ayırmaya gitti. Oysa köpeklerin öyle bir derdi yokmuş. Bir araya gelince koklaşmaya ve oynaşmaya başladılar, biz de yolumuza devam ettik.

İlk mola yerimiz Eminem Munarı idi. Orda 5-6 dakika oyalandık. Su içtik Serinledik. Hafiften terleme başladı. Yakup halinden memnundu. İniş aşağı gittiğimiz için zorlandığı da söylenemezdi. Yeni munara gelmeden önce, sonradan açılan yol ile eski yolun birleşim noktasında dolu tanesine benzeyen küçük mıcır taşları var. Çocukluğumuzda bunların üzerinde adeta kayak yapardık. Şimdi ise koşarken düşmemek için dikkatimizi yoğunlaştırmaya çalışıyorduk. 

Pirenlik-Orman Şefliği Çeşmesi
Yeni munarda su dinmiş. Hemen az ilerisindeki palamut ağacının dibinde ikinci molamızı verdik. Daha önce bizim olan tarlalardan, Yakup'ların, Mehmet Ali eniştemin ve Kamil'in Yusuf'un eski bostan tarlalarından konuştuk. Köydeki gençler hep büyük şehirlere göç ettiğinden tarlalar Çavullarlılara satılmış. Elde kalanların çoğuna da zeytin dikilmiş. Daha az bir kısmında, tütün ve buğday ekili.

Dakika dediğin çabuk doluyor, özellikle de gölgede otururken. Tekrar koşmaya
başlıyoruz. Garibanın Damı'nın altındaki yokuşa kadar koşuyoruz. Bir 40-50 m kadar koştuktan sonra, Yakup yürümeye başlıyor, ben de ona uyuyorum. Yürürken bir taraftan da etraftaki yeşil ormanın kuşların ve böceklerin sesine dikkat kesiliyoruz. Yollar bozulmuş. Neden olabileceğini tartışıyoruz. Sel yada traktör işine benzemiyor. Muhtemelen Çataloluk'un altyapısı yenilenirken, yoldan geçen ağır tonajlı iş makineleri veya kamyonların ağırlığından kaynaklanmış olabileceğine kanaat getiriyoruz.


Yokuşun sonlarına doğru Bozköy yol ayrımındayız. Orda Orman İşletme Şefliği'nin bir Çeşmesi var. Devam ediyoruz. Yolda arkamızdan Bozköylü Ali dayım ve yengem traktörle geliyorlar. Bizi traktöre almak için yavaşlıyor. Biz yürüyerek devam edeceğimizi bir şekilde işaret diliyle anlatıyoruz. Zira, traktör sesinden kimse kimseyi duymuyor. 

Çataloluk girişinde Çataloluk levhasını ölümsüzleştiriyoruz. Yangın ekibinden bir kişi ortalığı süpürüyor.
Çataloluk Kahvesi-Çataloluk Hırkalı Yolu
Yangın İtfaiye Noktası-Çataoluk Mezar Önü Çeşmesi

Köy içinde yürüyoruz. Sabah gözünü bizim gibi erken açan birkaç kişi ile selamlaşıyor ve köy kahvesine gidiyoruz. Henüz vakit erken olduğu için çaydan ümidimiz yok. Kahveyi ve köy dükkanını kayınbiraderim Mustafa işletiyor. Sabah kahveyi gelinimiz Gülşen açmış. Yakup dışarıda oturuyor. Ben çay ocağına giriyorum.

-Günaydın Gülşen... Çayın var mı?
-Var, var da. Enişte, nerden geliyorsun böyle...
-Tahmin et bakalım.
-Yürüyüşten...
-Doğru ama bu kez yalnız değilim.
-Yakup da benimle...İki çay verir misin bize...
-Tabii...

Çayımızı içiyor, siftahımızı bırakıp yola koyuluyoruz. Köylülerin bir kısmı işe başlamış ama köyde hareketlenme yeni yeni başlıyor. Köyden çıkışının 500 metre ötesinde yolda irice bir böceğin sırtüstü yavaş yavaş hareket etmeye çalıştığını görüyoruz. Yakup onu çeviriyor, fotoğrafını çekiyor ve yolun kenarına bırakıyoruz. 

Koca Harman-Koşu Güzergahı
Hırkalı Köyü Girişi Yol Kenarı Erik Ağaçları
Yol kenarları erik, şeftali, elma vb bir sürü ağaçla dolu. Hepsinin verimi de oldukça iyi görünüyor. Daha köye girmeden, bir ağacın gölgesinde soğuma hareketlerini yapıyoruz. 

Yakup da, ben de yarı koşu-yarı yürüyüşle geçen ve anılarımızı tazelediğimiz bu etkinlikten oldukça keyif aldık. Saatimin kaydettiği 7 km ve kayıtsız 1 km olmak üzere toplamda yaklaşık 8 km mesafe kat etmişiz.

Yakup, şimdiden sabahları kalkıp koşu yapacağını söylemeye başladı. Tatlı bir yorgunluk olsa da, zafer kazanmış komutan edasıyla köyümüze giriyoruz. Hatta bir dahaki sefere Çomaklı tepesi üzerinden Yeniköy'e gidip bir ayran içip geri dönmek gibi dahiyane bir projemiz oldu. Olabilir mi? Neden olmasın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder