Translate

23 Mart 2018 Cuma

Runatolia 2018: Koşudan Daha Fazlası...

Kış aylarının teğet geçtiği kent Antalya’da 3 Mart 2018 Pazar günü Runatolia koşusu düzenlendi.

Antalya’da bu organizasyonun tarihi 2006 yılına kadar gidiyor.

Günümüze kadar tam 13 kez aralıksız düzenlenmiş bu organizasyon.


Özgür ve Kenan ile İlk Buluşma...
İlki 2016 yılında 10k olmak üzere, 2017’de 21k ve 2018’de 21k olmak üzere şimdiye kadar 3 kez katılma imkanı buldum Runatolia’ya.

Yılın aynı mevsimi ve hatta güzergâh aynı olmasına rağmen, her defasında farklı bir deneyim yaşadım.

Deniz seviyesinde, 18 derece sıcaklık ve neredeyse dümdüz bir güzergâha sahip olması atletlerin kendi rekorlarını kırmaları için ideal bir ortam oluşturuyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Runatolia 2018 için geçen yılki süremi iyileştirecek yeterli antrenmanı yapamadım.  

Profesyonel koşucular için bu önemli bir sorun teşkil edebilir.
 
Ancak, benim gibi sağlık, hobi, endorfin ve arkadaşlarını görmek için koşan birisi için 800. olmakla, 750. olmak arasında ne gibi bir fark olabilirdi?

Ama her koşuda değişmeyen bir hedefim var.

Hız ve mesafe ne olursa olsun; 1) Yarışı tamamlamak 2) Yürümeden koşarak bitirmek.

Runatolia 2018 21k Koşu Güzergahı
21 kilometreyi zorlanmadan; yürüme durumuna geçmeden koşarak 2 saat 2 dakikada tamamlayabildim.

Benim gibi sonradan bu koşuya bulaşmış bir veteran için; sağlıkla bitirmek önemli olsa da, veteranlar arasında dahi pace, mesafe ve süre meselesi sürekli konuşulan konular.

Ama Runatolia 2018’in benim için anlamı bunların çok daha ötesinde ve farklı bir deneyim.

Bu koşuya üyesi olduğum Ege Maraton Spor Kulübü bir hafta öncesinde Alanya Maratonu’na katıldığı için kurumsal olarak gelmedi.

Kulübümüzden bireysel olarak katılan arkadaşlarımız vardı. Tüzbent Museyeva, Yaşar Gök, Osman Duran, İbrahim Yiğit, Recep Susur ve İbrahim Güler Tuşba gibi.

KSK One Team ve Ege Maraton'dan Arkadaşlarla...
Her kulüp, şirket boy boy fotoğraflar çektirirken, Ege Maraton Spor Kulübü ailemizin yarışta olmamasının eksikliğini hissettim.

Bir taraftan işlerin yoğunluğu, diğer taraftan kayınvalidemin ameliyatı derken, son haftaya kadar Antalya koşusuna gidip gidemeyeceğim belli değildi.

Gidebilme ihtimali doğarsa diye son hafta Wings for Life İzmir koşusundan tanıdığım dostum Serhan Köseoğlu’nu aradım, gidiyorsa, birlikte gidelim diye.

Kendisinin eşi ve daha önceden söz verdiği arkadaşlarıyla birlikte gideceğini, ancak KSK One Team’den araçla gidecek arkadaşların olduğunu ve araçta yeri olan arkadaş olursa onlarla iletişim kurmamda yardımcı olabileceğini söyledi.

Daha sonra döndü ve KSK One Team’den Özgür Yetkin’in telefonunu verdi.  Kısa bir telefon görüşmesinin ardından 3 Mart 2018 Cumartesi günü sabah 08.00’de Üçyol’da buluşmak üzere anlaştık. 
Sanki ilk defa bir koşuya katılacakmışım gibi heyecanla Cumartesi sabahı erkenden kalktım, hafif bir kahvaltının ardından, mini seyahat valizimi aldım ve koşu çantamı sırtlandım.

Üçyola gitmek için yola koyuldum.

Sabah semt pazarı çadırlarının kazıklarını çakan ve lastik ateşi etrafında ısınmaya çalışan pazarcıları selamlayarak geçtim Yeşilyurt Pazarı’nın içinden.

Karabağlar Belediyesi’nin futbol sahasında kadınlı-erkekli yürüyen 10-15 kadar insan vardı.

Ben de buranın ve Karafatma’nın müdavimlerinden olduğumdan, bir kısmı koşan, büyük kısmı yürüyen, müzik dinleyen ve sohbet eden insanlar… Aşina olduğum bir sahne…

Ama içeride olmakla, dışarıdan seyretmek sanki biraz daha farklı oluyor.

Karafatma’yı geçtiğimde vaktin biraz erken olduğunu ve Üçyol’a erken varırsam ne yapacağım? deyip Özsüt’te bir çay molası verdim.

Özgür, “Bornova’ya geldim Birol abi” diye telefon edince, onların 15-20 dakikaya gelebileceklerini hesap ederek, etrafta koşuşan ve az da olsa dükkânlarını açan insanları seyrederek Üçyol’a ulaştım.
Kısa bir süre sonra Özgür’den telefonda; “Abi, ben metro durağı tarafındayım! Sen nerdesin?” diyordu.

Ben 180 derecelik bir göz taramasının ardından, beyaz bir Opel binek arabadan inen ve el sallayan Kenan’ı ve şoför mahallinde Özgür’ü gördüm.

Bagaj tarafı camdan görünüyor; özel bir yarış bisikleti ile tekerlekli sandalye vardı.
Bunlar Özgür’ün olmalıydı.

Arabaya binince, Özgür ve Kenan ile de tokalaştık.

Her ikisi de öyle sıcak karşıladı ki, sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi.

Karabağlar-Gaziemir yolundan ilerliyorduk.

Sohbete başladık.
Her ikisi de KSK One Team’den idi. Bense Ege Maraton Spor Kulübü’nden.

Kenan, asker kökenli olduğu için, dağlara ayrı bir özlemi var gibi görünüyor.
Koşuya  benim gibi sonradan başlamış ama bir altyapısı var o da belli.

Yenişehir’de gıda sektöründe çalışıyor.

Uzun ve ince… Göbeğin G’si yok…

Özgür de, oldukça hafif.

Runatolia’da tekerlekli sandalye kategorisinde yarışmak üzere düşmüş yollara.

KSK One Team’de, aynı zamanda profesyonel koşu koçluğu da yapan Gökmen Aras ile birlikte çalışıyorlarmış uzun zamandır.

Bir yıl kadar önce Karşıyaka’da  tanışmıştım Gökmen ile. Fazlasıyla azimli ve disiplinli bir kişi.

Koçluk yaptığı kişilerin moral ve motivasyonunu yüksek tutmak için ciddi çaba sarf ediyor.

5-6 saatlik yol sohbet için bol zaman var.

Herkes yaşadıklarını ve hayallerini anlatıyor.

Ben Wings for Life İZTO Running Team serüvenimizi, 100 yaşında maraton ve Ironman 70.3  bir gün olursa diye ayakları yere basmayan hayallerimden bahsediyorum.

Özgür,  tekerlekli sandalyedeki başarısını yüzmeye de taşıma hayallerinden ve Kenan da dağlarla olan dostluğundan ve yeni yeni alıştığı koşudaki hedeflerinden söz ediyor.
Köfteci Yusuf'ta Kahvaltı Molası...

Her iki arkadaşım da kendiyle barışık ve espirili insanlar.

Özgür,  küçüklüğünde geçirdiği çocuk felci nedeniyle ayaklarını kullanamadığı için modifiye edilmiş özel bir araç kullanıyor.

Beklediğimden hem çok daha iyi kullanıyor hem de dayanıklılığı süper.

Yol üstünde Kahvaltı için duruyoruz.  Özgür kahvaltı yapıyor, biz daha önce o işi hallettiğimiz için Kenan ile köfte yiyoruz.

Saat 15.00’a doğru Antalya’ya giriyoruz.  Ben Kristal Beach Otel’de kalıyorum, onlar da Elite Başaran Otel’e gidiyor.

Yarım saat sonra ben Elite Başaran’a gidiyorum. Biz Özgür’le, Kenan ise başka bir arkadaşın arabasıyla peş peşe koşu malzemelerinin dağıtılacağı Terracity AVM’nin yolunu tutuyoruz.

20 km civarında bir yoldan sonra, TerraCity’ye varıyoruz. Ama ne kalabalık, Antalya’da hiç araba kalmamış hepsi buraya gelmiş!

Özgür, tecrübesiyle kıskıvrak AVM girişindeki engelli otoparkını buluyor.

Bu otoparkın neden önemli olduğunu da anlattı.

Bu arabalardan; indikten sonra tekerlekli sandalyeye binebilmek için ön kapının tam olarak açılması gerekiyormuş.

Yoksa, binmek mümkün olmuyormuş. Ayrıca,  engelli otoparkının AVM girişinden en fazla 30 metre mesafede olması gerekiyormuş.

Bu otoparkların ne derece önemli olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyordum.

Özgür, tekerlekli sandalye ile yürüyen merdivenlerde öyle bir akrobasi hareketi ile duruyordu ki ağzım açık kaldı.

Hem zor hem de gerçekten bir beceri işi…

Tüm engellere rağmen, hayata tutunuyor, yüzlerce km araba kullanıyor ve hayallerinin peşinden koşuyor.

TerraCity’de malzemeleri alıyoruz, KSK One Team ile birlikte makarnalarımızı yiyor ve ertesi günkü koşu için karbonhidrat yüklemesi yapıyoruz.

Bu arada, Özgür’in yine tekerlekli sandalye kategorisinde yarışacak arkadaşı Enes’in göğüs numarasını almak için organizasyon firmasıyla konuşuyoruz.

Enes İstanbul’da uçağa binmek için bekliyor. Telefon trafiği devam ediyor.
Enes Günel ve idolü Alex Zanardi...

21.00’ten önce Enes’in Antalya’ya gelmesi gerekiyor.

Beklerken, Özgür bana Enes’in hikayesini anlatıyor.

Enes, 7-8 yaşlarında ekstrem sporlarla uğraşmış.

Kayak, dağcılık, atlama ve zıplama ilgili tüm spor dallarında yeteneğini sergiliyormuş.

Ancak, kayak yaparken geçirdiği bir kazadan dolayı omurilik felci olmuş.

2 yıl yoğun bakımda yatmış.

Spor virüsü kanına girmiş bir kere, yataktan kurtulur kurtulmaz ne yapabileceğini araştırmaya başlamış.

Yapabilecekleri sınırlı, sınırlı olmasına da Enes’in durması mümkün değil.

Handcycle ile tanışıyor.

Benzer bir kaderi paylaşan, F1’de geçirdiği kazayla bacaklarına kaybeden dünyaca ünlü F1 pilotu Alex Zanardi’yi örnek alıyor.

Türkiye’de henüz tanınmayan bir spor dalı handcycle.

Özgür de, Enes de handcycle ile pistlerde yer almanın hayalini kuruyor.

Nihayet, Enes’in Antalya havaalanına inmesiyle imza işi çözümleniyor.

Özgür’ün hem koşu arkadaşı hem de rakibi Enes için inanılmaz derecedeki bağlılığı ve çabaları ile göğüs numarası sonunda alınıyor.

KSK One Team’den Serhan, Tümer ve yeni tanıştığım Seniz ile sohbet ediyoruz. Hatta takım fotoğrafında misafir olarak ben de yer alıyorum.


Koşu Klasiği: Baş ve Ayak Fotoları...
Cam Piramit Yakınında Topçu Bataryası gibi duran
Redbull  arabaları...
Pazar sabahı kahvaltıdan sonra, Serhan ve Seniz ile birlikte koşunun start alanı olan Cam Piramit’e doğru  yürüyoruz.

İlk önce, 08.45’te Özgür’ün de içinde yer aldığı tekerlekli sandalye yarışı başlıyor.

09.00’da maraton, 09.15’te yarı maroton ve 09.45’te 10k başlıyor.

Ben 09.15’te koşuya başladım.

Pek zorlandığım söylenemez, zaten çok da kasmadım.

Ama koşu esnasında koşucu arkadaşlar, “Günaydın Antalyaaaa!” diye bağırdıklarında ve yanıt gelmeyince “Günaydın Trafik Işıkları!” diye bağırması gülüşmelere ve koşucuların kendilerini alkışlamasına yol açtı.

Sabahın köründe herkes uyuyor, bizse koşuyoruz.

Köpek kovalamadıkça koşmayı anlamsız bulanlar için, sabahın köründeki bu koşuyu anlamak tabii ki kolay değil.


Koşu Sırasında Çekilen Fotolar: Birol Efe, Serhan Köseoğlu,
Çağla Tarhan, Özgür Yetkin ve Tüzbent Müseyeva....
Ancak, burada koşanlar iyilik peşinde koşuyor, kimisi kansere, kimisi MS’e çare arıyor, kimisi de bir çocuğa, bir engelliye umut olmak için koşuyor.

Kimisi kendisiyle yarışıyor, kimisi de başkalarının koşabilmesi için koşuyor.

Hem kendi sağlıklarına hem de başkalarının yararına işler yapıyor.

Başta da söylediğim gibi yarış 2 saat 2 dakikada bitti.

Özgür ise, 3 saat 5 dakikada 42 km’yi birincilikle bitirdi.
Engelleri aşarak, hayatının anlam zincirine bir halka daha ekledi.

Serhan, hayatının ilk tam maratonunu 4 saat 30 dk da bitirdi.

Kenan, yarı maratonu beni dakika farkıyla geçerek bitirdi.

Ankara’dan gelen Fitbit’ten arkadaşım Çağla da ilk defa koştuğu 10km’yi 58 dakikada bitirdi.

10k’nın kesmediği Tüzbent, yarış sonrasında Antalya’da arkadaşlarıyla bisiklet turuna çıktı.
Yüzyılımızın Bilimadamı: Stephen Hawking...

Özetle, Antalya’da herkes gerçekleştirdiği her hayali için hayata bir çentik attı.

Yüzyılımızın  en büyük bilim adamı olan ve geçtiğimiz haftalarda kaybettiğimiz Stephen Hawking ne diyordu?
"Hayat ne kadar zor görünürse görünsün, yapabileceğin ve başarabileceğin bir şey mutlaka vardır!"