Translate

22 Temmuz 2016 Cuma

Runatolia 2016’dan İzlenimler ve Endorfin…

Eğer nitelikli bir organizasyona katılmak isterseniz, bunu çok önceden takviminize yazar, iş ve özel yaşamınızı da buna göre ayarlarsınız.

İşte ben de tam öyle yaptım. 6 Mart 2016’da gerçekleştirilen Runatolia’nın kayıt ücretini 6 ay önceden yatırmıştım. Bu davranışla, aynı zamanda kendimi psikolojik olarak bağlıyor ve hazırlıkları da ona göre yapmış oluyorum.

Hiç hazırlıksız, 10 km koştuktan sonra İnciraltı’ndan otobüsle eve dönmek üzere katıldığım 6 Eylül 2015 İzmir21k koşusunu 10 km’sini koşarak ve geri kalan bölümünü yürüyerek de olsa bitirdim.
 
Bu koşuda pek çok ilki yaşadım:
  • Hepsini koş(a)mamış olsam da ilk katılım madalyamı burada aldım. Ancak, 3 dakika daha hızlı gelemediğim için listeye bile giremedim.
  • Ali Osman Şapçı ile tanıştım ve onun sayesinde Ege Maraton Spor Kulübü’nün üyesi oldum.
  • Çimenleri sulayan Belediye görevlisi (Allah razı olsun) hortumla o sıcakta araba yıkar gibi bizi baştan aşağı ıslattı.
  • Kendime “haddini bil” dedim ve o günden bugüne bir daha 21k koşmadım. 
Neyse arada bir İstanbul Avrasya Maratonu macerası var. Ama o, başka bir yazının konusu olduğu için onu şimdilik es geçiyorum.

Runatolia’ya daha 3 ay varken, hafta içi sabahları 5-6 km, hafta sonları da 10-12 km koştum. Bu koşularda, Ali Osman Şapçı, Ender Sert, İbrahim Selek, Davut Yıldırım gibi Ege Maraton Spor Kulübü’nden pek çok arkadaşla birlikte antrenmanlar yaptım.

Bu arada, her disiplinde olduğu gibi koşunun da kendi içinde bir dili, terminolojisi olduğunu öğrendim. Pace, nabız, VO2max, drifit tişört gibi terimlerin yanında koşuda ayakkabının ne denli önemli bir unsur olduğunu hem kendi hem de arkadaşlarımın tecrübeleriyle hafızama iyice kazımış oldum.

Yarıştan önceki hafta antrenmanları azalttık ve dinlenme moduna geçtik. Ege Maraton Spor Kulübü Başkanımız Ahmet Sırrı Eke, her zaman olduğu gibi mükemmel bir organizasyon yapmış ve 4 Mart 2016 saat 23.00 için Atatürk Lisesi’nin önü buluşma noktası olarak seçmiştik.

Buluşma noktasına Ender ile birlikte geldik. Gündüz açık olan hava, akşam bize bir sürpriz yapmış ve yağmurlarıyla bize mevsimlerden bahar olduğunu hatırlatmıştı.

Sayım yapıldı, geç kalanlar arandı. Nihayet yarım saat civarında bir rötarla otobüs hareket edebildi. Ben Ege Maraton ailesinin çok yeni bir üyesi olduğum için 30-40 üyeyi bir arada ilk defa burada görüyordum. Facebook’tan gördüğüm yüzleri zihnimde isimlerle eşleştirmeye çalışırken, onlar beni çok daha rahat tanıyorlardı.

Khan Otelde Kahvaltı
Bir taraftan ne kadar unutkan olduğumu düşünürken, diğer taraftan biz yeniler bir iki kişiyiz,  onlar yıllardır birbirlerini tanıyorlar diye kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Bu arada, üyesi olduğum bisikletçi gruplar ile koşu gruplarının yaş kategorileri arasındaki fark dikkatimi çekmişti. Gözlemlediğim kadarıyla, bisikletçi grupların %65 civarı 40 yaş altı, %35 civarı ise 40 yaş üstünde iken, koşucularda bu oranlar tam tersi. Koşucuların içinde triatloncular yer alıyor ama bisikletçi grupların için de koşuyla uğraşan çok az insan gördüm. Nedenini bilmiyorum ama ilgilenenler için iyi bir araştırma konusu olabilir.

Yolda yarım saat civarında bir mola verdik. Sabah saat 07.00 sularında Antalya Khan Otele vardık. Eşyaları emanete bırakıp, doğru kahvaltı için restorana geçtik. Açık büfe ve onlarca çeşit kahvaltı.  İnsan yiyemese de gözü doyuyordu.

Kahvaltı ve sayısız fotoğraflar, selfieler derken, sonrasında göğüş numarası, çip ve tişörtleri almak üzere TerraCity AVM’ye gittik.

Erken gelmişiz, AVM daha açılmamıştı. AVM’nin yanıbaşında yapılan miniklerin yarışlarını izledik. Çocukların herşeyi bambaşka ve müthiş! Bayanların yüksek topuk yarışı da varmış ama biz ona kalmadık.

Minikler koşuyor
Havanın soğukluğuna bakılırsa, sıcaklık 15-16 derecelerdeydi. Sonra zaman geçirmek için bol
fotoğraf ve sohbet eşliğinde Akdeniz’e sarılmış gibi duran Falez Parkı’na gittik. Acayip uçurumlar var. Fevkalede bir manzara! Sanki bir dergiye kapak fotoğrafı çekiyormuşuz gibi hepimiz ya manzara, yada birbirimizin fotoğrafını çekiyorduk. Tabii Ege MaratonSpor Kulübü ailesi olarak toplu bir fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik.

Orada bir saat kadar oyalandıktan sonra TerraCity Avm’de bir iki kat çıktık. İstanbul Maraton Fuarı’na göre daha minik bir alanda kurulmuştu stantlar.  Ancak, düzgün bir organizasyon vardı. 

Falez Parkından Akdenize bakış
Tişört, çanta ve çipler ayrı noktalardan dağıtılıyordu. Sıraya girdik. Hande, Ali Osman ve eşi Türkan da ordaydı. Garmin’in yeni saatlerini inceledik ve Runnery’nin standını ziyaret ettik. Bazı arkadaşlar koşuda enerji vermesi için koşu jeli aldı.

New balance mağazasından bir koşu şortu satın aldım. Burada da koşu öncesi karbonhidrat yüklemesinin yapıldığı bir makarna partisi vardı. Ama otelde arkadaşlarla buluşacağımız için makarna partisine kalamadık. Duş aldık, dışarıda öğle yemeği yedik. Yolda pek düzgün uyuyamadığımdan,  bana bir ağırlık çöktü. Otelde birkaç saat uyudum. Uyandığımda, Ender’i aradım.
 
-Ender, nereye kayboldunuz?
-Nur ve Zülfikar ile Kaleiçi’nde bi cafe’de oturuyoruz.
-Whatsup’tan bir konum göndersenize!
-Tamam gönderiyorum.

Bu konuşmadan sonra, konum geldi.

Google amca’nın haritaları sayesinde, nerede olduklarını +-30 metre hata payı ile gördüm.

Otelden çıktım, yürüye yürüye labirenti aratmayan sokaklardan, düz ve inişi bol yollardan ilerledim. Yolda Hande ile karşılaştım. O da başka bir arkadaşıyla geziyordu. Selamlaştık, ben yoluma devam ettim.


Kaleiçinde bir kare
Cafe’de Ender, Zülfikar ve Nur ile bir saatten fazla oturduk. Bir taraftan çaylarımızı yudumlarken, diğer taraftan ertesi gün yapılacak Runatolia’nın kritiğini yapıyor, Ender daha tecrübeli olduğu için bize geçen yıl ile bu yıl arasındaki farklardan bahsediyordu.

Kaleiçini ağır çekimde geze geze ilerledik. Burada da bir saat kulesi varmış gördük. Metal çubuklarla farklı ve çağdaş bir tasarıma imzaya atmış olan Antalya Kültür ve Sanat binasının önünden geçtik.
 
Bir spor mağazasına girdik. Ender güzel bir eşofman takımı aldı. Ben de alacaktım. Ama eşofmanın altı small, üstü medium denk gelince alamadım. Zira o şekilde bir satışları yok. Android miyim, neyim?

Koşudan önce potasyum ve lif takviyesi yapabilmek için muz ve 1,5 litrelik su aldık. Ertesi sabah erken kalkacağımız için, erken yatmak da farzdı. Ancak, kendi aramızda her koşudan önce “koşucuların ayini” diye tabir ettiğimiz bir olayı da gerçekleştirmemiz gerekiyor.

Şöyle ki:
  • Tişörtlere göğüs numaralı çengelli iğne ile tutturulacak,
  • Sağ ayakkabının bağcıları çözülüp koşu çipi özenle monte edilecek,
  • Çoraplar ve zorunlu ihtiyaç malzemeleri ve çanta hazır edilecek.
  • Bütün bunlar bittikten sonra hazırlıkların bir fotoğrafı çekilip tüm koşu camiasına hazır olduğumuzu bildirmek için face’de yayınlanacak. 
Sabah 06.00’da herkes ayakta. Akşamdan hazırladığımız kıyafetleri giyiyor, son olarak her duruma karşı az bir para, kredi kartı ve telefonumu alıyorum yanıma.
 
Hep birlikte kahvaltı yapıyoruz. Khan Otel’den yarış toplanma bölgesi olan Cam Piramide kadar hep
birlikte yürüyoruz. Zaman zaman biraz sonra koşacağımız güzergahı görüyor, zaman zaman da parklardan ve ara yollardan ilerliyoruz. Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından parkların içinde köpek ve kedilerin su içmesi ve beslenmesi için yapılmış kulübeye benzeyen noktaları görünce hoşuma gidiyor ve bir kare fotoğrafını alıyorum hemen.

Yolda enfes manzaralarla karşılaşıyoruz ve fırsat buldukça çekiyoruz. Nihayet Cam Piramidin olduğu Runatolia Toplanma Bölgesi’ne geliyoruz. Dakikalar geçtikçe, koşucuların sayısı artıyor. Bir yandan sürekli anonslar yapılırken, diğer yandan müzik yayını yapılıyor. Ege Maraton Spor Kulübü’nün diğer üyeleriyle de bir araya geliyor, bu anları ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekiyoruz. Diğer arkadaşlar, genelde 21k yada 42k koştuğu için, 10k’cı olarak fotoğraf işleri çoğunlukla bana kalıyor. Eee ben de bu görevi büyük bir keyifle yapıyorum.

Yarış saati yaklaşıyor. 08.45’te tekerlekli sandalyeli koşucular, 09.00’da 42k ve 21k koşucuları yarışa başlıyor. Ben de onları fotoğraflıyorum. Ama içimden seneye bu fotoğrafları çekmeyeceğim, ben de 09.00’da koşuya başlamak istiyorum diye geçiriyorum. Neyse 09.15’te 10k’cıların yani benim başlangıç saatim.

Koşu Öncesi
Ben foto işleriyle uğraşırken, herkes sıraya geçmiş. Tabii ki sayamadım ama yarış kulvarında önümde en az 3.000 kişi vardı. Ama Allah’tan Start noktasına gelmeden benim için yarış başlamıyor. Hafiften kıpırdanmalar başlıyor. Herkes de start’a gelmeden yarışın başlamadığını bildiği için öndekilerin açılmasını bekliyor, ben de öyle yapıyorum. Bir taraftan da Garmin 235 koşu saatimi ayarlıyorum. Hava sıcaklığı 16 derece. Tam bir koşu havası. Start noktasına gelince biraz hızlanıyorum. Ancak, önümdeki kalabalık yüzünden ilk kilometreyi 05:36 dk/km ile tamamlıyorum.

Koşu Güzergahı
Kalabalıktan biraz sıyrılınca hızımı biraz daha artırıyor, 3. ve 4. kilometreleri 05:08 ve 05:05’lik paceler ile geçiyorum. Daha sonraki kilometreleri 05:30-05:15 arası bir hızla gidiyorum. Su istasyonundan bir pet su alıyorum ancak 2 yudum içip fırlatıyorum. Daha önceki tecrübelerimden, çok su içmenin neye mal olduğunu biliyorum çünkü. Neyse finish çizgisini gördüğümde, daha da bir gaza geliyor ve kaslarıma “hadi bir ga
yret” diyor ve son kilometreyi 05:08’lik pace ile bitiriyorum. Nabzım 150-160 arasında seyretmiş. Bu benim için son derece güzeldi. Nitekim antrenmanlarda bu hızlarda daha yüksek olabiliyordu.

10 kilometrelik mesafeyi net 53 dakika 29 saniye ile tamamlıyorum. Finish çizgisinde bekleyen bir genç kız, muhtemel ki öğrenci, katılım madalyamı takıyor boynuma. Bu benim koşu tarihimdeki en iyi dereceydi ve müthiş mutluydum. Nefesimin düzene girmesi için küçük adımlarla yürüyorum.

Daha sonra, benim gibi Ege Maraton’un nadir 10k’cılarından Hande geliyor. Cam Piramidin olduğu bölgede, yiyecek dağıtım noktaları oluşturmuşlar. Birlikte simit, portakal, elma ve meyve suyu alıyoruz. Alanda gezerken, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin standına rastlıyorum. Merve kızımız, Wings For Life World Run İzmir için kayıt yapıyor. Ben de ilk defa orda duyuyorum bu yarışı. Buradaki konuşmalar esnasında, 8 Mayıs 2016 WFL Run İzmir’deki yarışa katılan İzmir Ticaret Odası Running Team’in ilk düşünsel tohumları canlanıyor zihnimde.

Toplanma alanındaki stant ziyaretlerinden sonra yürüyerek otele dönecektik. Yolda Ali Osman ve eşi Türkan’a rastladık. Yolda 42k koşan arkadaşlarımız vardı. Onlara tezahürat yaptık, moral ve motivasyon için.

Madalyam ve ben
Öğle yemeğinden sonra, herkes eşyalarını topladı. Saat 17.00’ye doğru otobüslere bindik. Uzun saatler boyunca koşucu arkadaşlarımızın; koşmanın dışında türkü, şarkı ve fıkra pek çok alanda müthiş yeteneklerinin olduğuna şahit oldum.

Kendi kendime, “iyi ki gelmişsin ve bu yarışa katılmışsın Birol” dedim.

Sonra düşündüm.

Bu kadar yol geliyoruz, masraf yapıyoruz, hepsi topu topu 1 saat koşmak için. 42k koşanlar birkaç saat koşuyor ama onların da durumu aynı. Katılanların %90’ı da ödül filan almayacak, bizi buraya çeken ve bu kadar zahmete değen şey neydi?
Ege Maraton Ailemiz
Hemen aklıma Ender’in anlattığı bir anekdot geldi. Şivesinden Doğu kökenli olduğu anlaşılan ve orta yaşın biraz üzerinde koşucu bir arkadaşımıza “Para yok, pul yok. Ödül yok. Niye koşuyorsun?” diye soruyorlar.

O da “Oy, gurban. Koşu bittikten sonra yaşadığımız o tatlı yorgunluk ve mutluluk var ya, işte biz o endorfinin gurbanıyız!” diyor.

Zihnimi kemiren sorunun yanıtı tam da buydu. Biz koşucuların büyük çoğunluğu, belki de hepsi endorfin kurbanı!

2017 yılındaki Runatolia’ya bugün itibariyle 256 gün kaldı.

Yarış 5 Mart 2017 saat 09.00’da Antalya’da koşulacak.

Siz de endorfin kurbanı olmak isterseniz, şimdiden kayıt yaptırabilirsiniz. Allah’tan bir engel çıkmazsa, ben orda olacağım. Siz de gelirseniz, belki de birlikte koşarız.


9 yorum:

  1. Keyifle okudum, ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Eline ayağına sağlık 21 k koş pes etme.

    YanıtlaSil
  3. Biraz daha zamanı var. Ama o da olacak.

    YanıtlaSil
  4. Tebrik ederim Birol. Spor, hem zihin hem beden sağlığıdır. Biraz zahmetli de olsa kıymetini ancak yapanlar anlar. Sen de bunu anlayanlardansın. Bırakma peşini :) Uğur Sülün

    YanıtlaSil
  5. Teşekkür ederim Uğur. Fırsat buldukça birşeyler yapmaya çalışıyorum. Umarım okuyan arkadaşlara bi nebze olsun faydası olur.

    YanıtlaSil
  6. Ben de 42k koşanlardandım aynı yarışta,en iyi derecemi koşmama rağmen sıcak ve güneş yanıklarından sonra 2ay antreman yapamadım psikolojik olarak çok yordu beni bu sefer neden bilmiyorum ama neyse ki Birol Efe sayesinde IZTO motivasyonuyla biraz da yeniden yarışlara dönebilmiş olmak güzel.

    YanıtlaSil
  7. İsmini yazmamışsın ama yazdıkların seni tarif ediyor Gülçin. Nasıl olursa olsun 42 km koşmak herkese nasip olmaz. İzmir Ticaret Odası Running Team'deki desteğini unutamam. Eğer İZTO'nun 131. yılında 131 kişi ile koşabildiysek, senin katkın çok büyük. Herşey için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim 2017'de de inş. birlikte daha da iyi bir organizasyon yapacağız, benim öğrencilere de spor ruhunu aşılamayı başardık :)

      Sil