Translate

26 Şubat 2019 Salı

İki Oval Cam...

1980’li yılların başları…

Benim ilkokul çağım.

Okuldan çıkınca, eve koşar, önlüğü attığım gibi cevizli harman yerine arkadaşlarla oyun oynamaya giderdim.

Annem, eve giriş ve çıkış anında denk getirebilirse, ipliği iğneye bana geçirtirdi.

Bu benim için kolay ancak bir an önce bitirilmesi gereken bir işti.

Nitekim, çelik-çomak yada muşu oynamak için dışarıda bekleyen bir düzine arkadaş vardı.

Aradan on yıllar geçti. Mekanı cennet olsun, annem 2008 yılında rahmetli oldu.

Eşim de bu işleri ya kendi başına hallettiğinden yada ihtiyaç duymadığından benden pek bir şey istemedi.

Bir gün kayın validem bize geldiğinde, “Oğlum, gözlüğüm yanımda değil. Şu ipliği iğneye bir takıverir misin?” diye sordu.

İğneyi ve ipliği elime aldım amma velakin, bir türlü ipliği iğneye geçiremedim. İğne mi küçülmüştü? Yoksa, benim gözlere mi bir hal olmuştu?

Telefon kamerasını kullanarak, bu işi bir şekilde çözdüm.

Nasıl olsa günlük hayatımı etkilemiyor diye pek de önemsemedim.

Daha sonra, ilaç prospektüslerindeki yazıların samimiyetinin arttığını ve karışmaya başladığını, ardından gazetelerdeki küçük yazıları blok halinde okusam da zorlandığımı fark ettim.

Erteleye erteleye nihayet geçen yıl göz doktoruna gittim.

Önce bir yarım saat kadar ters-düz E, V, C, O gibi harfleri okutturdu.

Gözüne el feneri tutulmuş tavşan gibi, o cihazdan bu cihaza epey bir muayeneden geçtim.

Sonunda bir reçete yazdı. Uzak, yakın ve astigmat. Derece 1,5-2 arası.

Sizde geç bile kalmış, yaş aldıkça gözlerin bozulması normal.

Bak benim de aynı dedi. İçin için göz doktorlarının niye hep gözlüklü olduğunu eskiden beri merak ederdim, merakım giderilmiş oldu!

Saatsiz bir saat bile geçiremeyen ben, gözlük denilince tüylerim diken diken oldu.

Bir bir ortaokuldan, liseden ve üniversiteden gözlük takan arkadaşlarım aklıma geldi: Bülent Büke, Murat Alkan ve Ekrem Kara gibi…

Onlar ta çocukluklarından başlamışlardı bu nesneyi takmaya.

Algıda seçicilik denilen şey kendini gösterdi. Kadın, erkek, çocuk gözlüklü insanlara dikkat eder oldum. 

Bir Cumartesi, Mehmet’imi doğum günü kutlaması için bir arkadaşına bıraktım, dönüşte Atasun Optik’e uğradım.

Satış temsilcisi Bora epey ilgilendi.

Korkularımı anlattım, hiçbir çerçeveyi beğenmedim, hoş zaten beğenmek de istemiyordum.
Sonunda zor da olsa çerçevesiz bir gözlükte karar kıldık.

Eski reçeteye göre hem uzak hem de yakın siparişi verdik, ama Bora “Abi, bifokal olsun, iki gözlük taşımamış olursun” dedi.

Bora’ya “Ben yarın yeniden göz doktoruna uğrayayım, hem bifokal konusunu sorayım hem de reçete aynı mı kontrol ettireyim, üzerinden neredeyse bir yıl geçmiş” dedim.

O da tamam abi Pazartesi  haberleşiriz dedi.

Yeniden doktora gittim.

Büyük bir nezaketle buyur etti içeri.

Daha önceki prosedürü tekrar ettik. Hafiften derecelerde artış olmuş.

"Gözlük alıp kullanırsanız iyi olur. Gözlüğü de bifokal alın, daha önce hiç gözlük kullanmadığınız için böyle alırşırsanız, zorluk çekmezsiniz" deyiverdi.

Geçen geldiğimde, bir başkasıyla konuşmuştum sanki. Zira, tam tersini söylemişti.

8 ayda ya teknoloji çok gelişmişti yada doktoruma bir yerlerden bir ilham gelmişti.

Fazla takılmadım. Atasun Optik’i aradım.

Bora çıktı telefona.

“Sen haklı çıktın, doktor da aynısını söyledi” dedim.

Akşam uğrayıp, bifokal gözlüğe göre ölçüleri yeniledik.

4-5 gün sonra gözlük geldi.

Gözlerimin önünde, iki oval cam duruyor.

Bir akvaryumun içinden dışarı seyreder gibi garip garip bakıyorum etrafa.

Eve geldim, deneme yapıyorum.

Selfie çekiyorum, fena değil, hatta karizmatik de duruyordu.

Yazılar fazla büyümüştü.

Minik yazılar netleşti. Televizyondaki insanlar enine büyüdü.

Yanıma yaklaşan insanların yüzlerini pürüzsüz görmeye alışmış olan ben, artık yılların yüzde, alında ve şakaklarda bıraktığı izleri, vadileri ve tümsekleri çok net bir şekilde görmeye başladım.

Şimdiye kadar gözlerim bana her şeyi olduğundan çok daha iyi mi göstermişti?

Yoksa, benden gerçekleri gizleyerek ihanet mi etmişti?

Belki de hiçbiri. Doğanın yasaları işliyordu.

İnsan nelere alışmıyor ki, mutlaka ben de alışacağım.

Daha çok kitap okuyup, daha çok yazacağım.

Lazım olan sadece biraz zaman….

7 yorum:

  1. Birol ben gözlükle üniversitede tanıştım.
    Güzel bir yazı ortaya çıkmış.Zevkle okudum.
    Sağlıcakla kal...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Hasan hocam.

    YanıtlaSil
  3. Yakışmış hocam devam :)

    YanıtlaSil
  4. Dostum, sağlık için insan her şeye çok kısa sürede kabullenerek alışıyor. Üstelik gözlük de sana yakışmış. Güle güle kullan. Ama bu gözlük olayını bile yine enfes bir yazıyla bize aktardın ya. Helal olsun sana.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Dostum Ali, ismini yazmasan bile, yazdığın yazıdan seni tanıyabiliyorum. İyi ki varsın. Kalem döndüğünce yazmaya çalışıyorum. Teşekkürler.

      Sil
  5. Birol uzun zamandır sitene bakmıyordum bu gün bi göz atayım dedim küçük konulardan güzel bi hikaye çıkmış eline sağlık.

    YanıtlaSil