Translate

29 Mayıs 2024 Çarşamba

Mevlana’nın Şehri Konya Yarı Maratonu’ndan İzlenimler…

Hep merak ettiğim ancak gitmenin bir türlü  nasip olmadığı şehrimiz Konya idi.

Mayıs ayının ilk haftasında, koşu arkadaşım Ali Osman Şapçı Konya’da iyi bir koşu organizasyonu olduğunu, 2023 yılında kendisinin katıldığını ve istersem birlikte katılabileceğimizi söyledi.

Hiç tereddütsüz kabul ettim ve Konya Yarı Maratonu web sitesinden kaydımı yaptırdım.

Zübeyde Hanım Koşusundan...

Kayıttan sonra, İzmir’de 3,8 km’lik Zübeyde Hanım, sonrasında 19 Mayıs’ta 4,8 km’lik Karabağlar Belediyesi’nin düzenlediği Bağımsızlık koşusuna katıldım. Son zamanlarda “Bir Gün Triatlon” hayaliyle yüzmeye odaklandığımdan ve neredeyse bu koşular dışında hiç antreman yapmadığımdan koşu performanslarımın pek parlak olduğu söylenemezdi.


Konya Yarı Maratonu’nda 21K, 10K yarışları ile 3K’lık Halk Koşusu vardı. Biz 10K’yı tercih etmiştik.

Güzelbahçe'de Balıkçı'da...
Aslında bu koşuya eşim Zehra ile gidecektik. Ancak, oğlum Mehmet’in bu yıl YKS sınavı olduğundan ve onu yalnız bırakmamak için eşim Mehmet’in yanında kaldı.

24 Mayıs aynı zamanda bizim evlilik yıldönümümüzdü. Sabah erkenden kalkıp alışveriş yaptım, eşime çiçek aldım ve ailece kahvaltı yaptık. Akşam üstü de Zehra ile evlilik yıldönümümüz anısına Güzelbahçe’ye balık yemeğe gittik. 

Akşam 20.00’da tren hareket edecekti. Bir gün önceden hazırladığım çantamı aldım, eşim ve oğlumla vedalaştıktan sonra metro ile Basmane Garı’na yarım saat önce varmıştım Mavi Treni görünce 30 yıl öncesine Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki yıllarıma gittim. O zaman da mavi trenle saatlerce yolculuk yaparak memleketim Manisa’ya giderdim.

Üniversite nasıl bitecek? Sonra iş? Evlilik? Çocuklar? derken, geriye dönüp baktığımda, zihnimde bütün bunların yaşam filmimde kare kare geçişi canlandı.

Trende 3. vagon 32 numaralı koltuk benimdi. Bir sırt çantası ile koşu ayakkabımın yer aldığı küçük bez torbayı koltukların üstündeki bagaj bölümüne yerleştirdim. Benden başka kimse yoktu. Dağdan indim şehre misali, trenin vagonlarını, lokomotifini incelerken, acaba Ege Maraton’dan başka koşucular da gelir mi diye etrafı kolaçan ediyordum.

On beş dakikaya kalmadı, Ege Maraton’dan Hüseyin Polat, İbrahim Selek, Yıldıray Bölükdemir ve eşi Özlem Bölükdemir geldi. Sohbet ettik, elbette o anları da fotolarımız ile tarihe not düştük 😊

Konya Yolcuları...
Trende herkes yerini aldı, hareket saati geldi, biz trenin kalkış düdüğünü beklerken, 13-14 yaşlarında bir çocuk önde lokomotifin olmadığını, birinci vagonda gaz sızması olduğu için Halkapınar’dan yeni vagon almaya gittiğini haber verdi. Trenin daimi yolcuları olduğunu tahmin ettiklerim pek oralı olmazken, belki de daha seyrek kullananlar “bu vagonda arıza vardıysa, akşama kadar niye bakmadılar? Yazık değil mi bu insanlara?” diye hayıflanıyorlardı. 

Çiğli durağından binecek olan arkadaşım Ali Osman’a rötar olduğunu ve biraz gecikebileceğimizi yazdım. Tren görevlilerinde biraz stres var gibi gözükse de bu tür durumlara karşı bağışıklıklarının olduğu belli oluyordu.  Ben bu konuya pek takılmadım, 30 yıldır beklemişim, bir iki saatin lafı olmaz diye düşünüyor, görevlilere yüklenen birkaç yolcuyla konuşarak onların dikkatini başka konulara çekmeye çalışıyordum.

Lokomotif ve vagon yarım saat içinde beklediğimizden çok daha hızlı geldi. Yolculuğumuz başladı. Daha sonraki duraklarda, Ege Maraton Spor Kulübü üyeleri çoğunlukta olmak üzere Konya Yarı Maratonu’nda ter dökmeye hazır onlarca koşucu trende yerlerini aldılar.

Sabah Kahvaltısı'ndan Manzaralar 
Ege Maraton Koşucuları çoğunlukla 2. vagonda idi. Biz Ali Osman ile 3. vagonda. İkinci vagona gidip, muhabbet ettik. Kızım Ayşe’nin Ege Maraton Spor Kulübü üyemiz Aysel Yıldız hanım ile yaptığı röportaj dolayısıyla pek çok koşucu arkadaş şahsımda kızımı tebrik etti. Hatta Ege Üniversitesi’ndeki Üçüncü Yaş Üniversitesi’nden de ilginç hikayeler çıkabileceğinden bahsettiler.

Yolculuk esnasında trende dikkatimi çeken; kondüktör tarafından her duraktan binen yolcuların biletinin bir karekod okuyucu makine ile kontrol edilmesi, inecek olanlara da eşyalarını unutmamaları konusunun hatırlatılması oldu. Lokanta gece 01:00’de kapanıyor ve sabah 06.30’da açılıyor.

Lokantanın olduğu vagon en arkada olduğu için koşucular sabah erkenden çay içmek için bizim vagondan geçiyorlardı. Önce lokantanın henüz açılmadığı haberi geldi, sonra bir şekilde görevli bulundu. Ben 07.30 civarında gittiğimde de hala çay yoktu. Nihayet 15 dk sonra demlenmiş çaylar geldi ve “Taa Rize’den Gelen” çaylarımızla kendimizi aynı karede buluşturduk.


Meteoroloji’ye göre Cumartesi ve Pazar yağmur yağabilirdi. Bu nedenle, çok yağmur bastırırsa diye yanımıza yağmurluk bile almıştık. Sabaha karşı havada birkaç bulut varsa da hava gayet açık görünüyordu.

Sabah saat 09.00 civarında Konya Garı’na varmıştık. Trenden inenler, ya otellerine yada koşu kitlerinin dağıtılacağı Konya Kılıçarslan Meydanı’na gidiyordu. Google Maps’e göre Otelimizle Gar arasında 3 km, Gar ile Kılıçarslan Meydanı arası 1,2 km kadardı. Ali Osman ile biz önce koşu kitlerini almak için Kılıçarslan Meydanı’na yürüdük. 

Poğaçamızı beğendiremedik :)

Yolda giderken, bir köpek takıldı peşimize, aç olduğunu düşünüp biraz poğaça verdiysek de yemedi. Anladığımız ya karnı toktu ya da onun menüsünde poğaça yer almıyor ve yemiyordu.

15 dakikalık bir yürüyüşün ardından, 10K Koşu kitleri için sıraya girdik. Önce bir taahhütname imzaladık, göğüs numarası, tişört ve son olarak da  çiplerimizi aldık. Bu koşu da ilk kez, bir organizasyon verdikleri çipin koşu sonunda geri alınacağını söyledi. Bu durum bana  ilginç gelse de, daha sonra yurtdışında koşmuş olan arkadaşlar, yurtdışında bir koşucuya bir çip verildiği, her koşuda aynı çip ile göğüs numarasının eşleştirildiğini söylediler. Aslında kaynakların israf edilmemesi adına iyi bir uygulama. Belki ileride ülkemizde tüm koşu organizasyonları böyle bir çip sistemine geçerse, ekonomimize küçük de olsa bir katkı olur.

Konya'da Bisiklet Tramvayı
Kılıçarslan Meydanı’nın hemen yanında bir tramvay yolu var. Bisikletler için ayrı bir tramvay tahsis etmiş olmaları ve hemen meydanın yanında “Meydan Evleri Restorasyonu ve Velespit Müzesi” inşasının devam ediyor olması, bisiklet konusunda Konya’nın çok ileri bir noktaya geldiğini gösteriyor. Bisiklet park alanları da son derece alan tasarrufu sağlayacak bir şekilde tasarlanmış görünüyor. Özellikle, bisikletin günlük yaşama entegrasyonu ve bisikletli ulaşım konusunda diğer kentlerimizin Konya’nın tecrübesinden yararlanabilir diye düşünüyorum.

Koşu kitlerimizi aldıktan sonra, 15-20 dakikalık bir yürüyüşün ardından Lotus Otel’e vardık. Oda girişi için henüz vakit erken olduğundan, çantalarımızı otelin emanetine bıraktık ve kenti turlamaya çıktık. Mevlana Meydanı, Sultan Cami ve Mevlana Türbesi’ni gezdik.

Mevlana Türbesi yerli ve yabancı pek çok ziyaretçinin akınına uğruyor. Dua edenler, şadırvana metal para atanlar, sakal-ı şerifi camekânın dışından koklayıp yüz sürenler, elinde bayrağı olan rehber eşliğinde gezen turist kafileleri..

Gezerken, Mevlana’nın şu sözlerini duyar gibiyim:

Mevlana Türbesi ve Müzesi'nden Birkaç Kare 

Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde, bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde sakın pes etme, çünkü işte orası gidişatın değişeceği yer ve zamandır.

Mevlana Türbesi, aynı zamanda bir müze niteliğinde. Mevlevilerin giydiği elbiseler, kullandığı eşyalar, musiki aletleri, el yazması Kuran-ı Kerimler, Makâlat, balmumu heykeller…

Kısaca Mevlana ve Mevlevilikle ilgili aradığınız neredeyse her şey burada…

Geçmişe doğru 800 yıllık bir yolcuğun ardından karnımız acıktı. Nezih Konya Mutfağı’nda etli ekmek, ayran ve saç arası tatlısı yedik. Ardından Lotus Otele gelip gelişi güzel eşyaları otele yerleştirdikten sonra, saat 14.00’te Kılıçarslan Meydanı’ndan Çatalhöyük’e gidecek olan otobüslere yetişmek için yola çıktık.

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin tahsis ettiği bir otobüse bindik. Tren yolcuğundan üzerimde kalan yorgunlukla tam uyuma moduna girmişken, büyük bir gürültüyle uyandım. Bizim otobüs kavşaktan dönerken, Nissan marka bir binek araba otobüsle kaldırım arasına dalmış ve ciddi hasar almış. Allah’tan can kaybı olmadı. Bir yarım saat kadar bekledik. Bu esnada sıkılan ve bırakıp gidenler oldu. Ali Osman da bir ara “Yarın yarışımız var. Otele mi dönsek?” dediyse de, “Buraya kadar gelmişken, Çatalhöyük’ü görmeden gitmeyelim” dedim. Nihayet, yeni bir otobüs geldi. Yaklaşık bir saatlik yolculuğun ardından, Çatalhöyük’e vardık.

Çatalhöyük'ten Manzaralar

Çatalhöyük, M.Ö 7.500-5.500 yılları arasında tarihlendiriliyor. Bu ziyaretten, aklımda o dönemdeki insanların yaşadıkları evin bir köşesine ölülerini gömmeleri, daha sonra ölenleri de yine aynı yere gömmeye devam etmeleri. Daha önce de, Göbekli Tepe’yi ziyaret etmiştim. Kazılar ve kazı yöntemi birbirine çok benziyor. Çatalhöyük’te o dönemin, evlerinin replikaları yapılmış, dar kapı girişleri ve küçük evler olduğu görünüyor. Kazılar, kazıdan elde edilen buluntular dijital ve görsel olarak iyi tasvir edilmiş, Türkçe ve İngilizce olarak seslendirilmiş durumda.

Yaklaşık 2 saatlik ziyaretin ardından, geldiğimiz otobüsle dönüşe geçtik. Yolda Çağrı ve Osman adında iki yeni koşucu arkadaşla tanıştık. Osman daha çok ultra koşuyor, Çağrı ise yol koşuları. Ben henüz havuzda “25 metre yüzebildiğimi” ancak belki bir gün “half ironman” yapabileceğimden bahsettim. Şu an için komik görünse de, yeni tanıştığımız arkadaşlar bu işin olabileceğini söylediler. Nitekim, Çağrı, Jonas Deichmann isimli Almanya doğumlu bir ekstrem sporcunun, 120 gün peş peşe tam ironman için rekor kırmaya çalıştığını ifade ederek, bana instagram linkini gönderdi. 

Jonas Deichmann, Çağrı ve Osman
Ben bu satırları yazarken, 19. gün yarışını gerçekleştiriyordu. Diğer bir ifade ile Deichman her gün, 3,8 km yüzüyor, 180 km bisiklet sürüyor ve 42 km koşuyor. Yani, günün 14-15 saatini triatlon için harcıyor. Bunu 120 gün boyunca da peş peşe gerçekleştirecek. Gerçekten akıl, zihin ve fiziki sınırların çok ötesinde bir challenge. Ben bunun bir tanesinin yarısını bir kez yapsam yetecek. Deichman’ın bu mücadelesini görünce, bana çok büyük gelen hedefim bir anda gözümde epey küçüldü ve daha gerçekçi bir hal aldı. 😊

Dönüşte, yine acıkmıştık. Ertesi gün yapacağımız koşu öncesinde karbonhidrat yüklemesi için  Ali Osman’a bir yerlerden makarna bulup onu yemeği teklif ettim. Ancak, ister kebabçı, ister sulu yemek servisi olan lokantalar olsun, doğru düzgün makarna yiyebileceğimiz bir yer bulamadık.

Gezerken, Mülkiye’den koşucu arkadaşım Osman Kurt ile karşılaştık. O da Ankara’dan ailesiyle gelmiş, okuldan koşudan biraz muhabbet ettik. Bir fotoğraf çekip mülkiye koşu grubundan paylaştık.

Makarna bulma operasyonumuzun başarısızlıkla sonuçlandığından emin olunca, Bolu Lokantası’nda Bıçak Arası pide ile 1 litre ayran içmeye karar verdik.  Akşam, “koşucu ayini” olarak ertesi günü giyeceğimiz, tişört, ayakkabı, saat, çorap, gözlük, nabız bandı, göğüs numarası, çip gibi hazırlıklarımızı yaptıktan sonra sabaha dinç kalkabilmek için erkenden uyuduk.

Sabah 06.15 civarında ayaktaydık. Otel lobisinin bir bölümü aynı zamanda kahvaltı için de kullanılıyor. Yumurta, zeytin, peynir, domates, çay gibi klasik bir kahvaltı yaptık. Bir gün önce kendi özel arabasıyla gelen Tolga Tay ve ekibiyle kahvaltıda bol bol sohbet ettik.

Emine Bayrak
 Kahvaltı sonrası koşu kıyafetlerimizi giyip 15-20 dakika Kılıçarslan Meydanı’na doğru yürüdük. Oteller birbirine yakın olduğu için her sokaktan, koşucular çıkıyor ve herkes aynı istikamete doğru hızlı ve emin adımlarla ilerliyordu. Biz de boş durmadık, hem yolda fotoğraf çekildik hem de ben instagram üzerinden canlı yayın yaptım. 

Ankara’dan yarışmaya katılan ve yaş grubunda ikinci olan Master Koşucu Emine Bayrak yarış öncesinde canlı yayında “40 yıldır koşuyorum. Spor, sağlığa çok iyi geliyor.  İlla ki, koşu olması gerekmiyor ama koşamıyorsa, yürüsünler ama evde oturmasınlar. Biraz dizim ağrıdı, yoruldum diye bırakmasınlar” diyerek duygu ve düşüncelerini paylaştı.

21K önde ve 10K koşucuları arkada olmak üzere Start noktasında sıralandık. Beklerken, TRT canlı yayın yapıyordu, biz de İstanbul Yıldırım Atletizm Kulübü Başkanı Zihni Ademoğlu ile sohbet ediyorduk. Koşularda adet olduğu üzere, Konya Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay il içinden, il dışından ve yurtdışından yarışmaya katılanlara teşekkür içeren kısa bir konuşma yaptı.  09.10’da 21K koşucuları start aldı. Saatimi koşu moduna aldım, 09:15’te 10K koşucuları olarak koşuya başladık. Koşunun ilk dakikalarında bir yığılma oldu, aradaki boşluk ve aralardan ilerleyerek kendimi yolun biraz daha tenha bir bölümüne attım. İlk kilometreyi 05:35, ikinci kilometreyi 05:57 pace ile geçtim. Ancak, antreman eksikliğini hissetmeye başladım. Pace yavaş yavaş 06:30’a doğru çıkmaya başladı. 

6. Kilometreden 9. Km’ye kadar eğim yavaş ancak istikrarlı bir şekilde yükseliyordu.  Nabız 160’ları göstermeye başlayınca, hızımı 06.45’lere kadar düşürdüm ama hiç yürümedim. 10.500 metrelik yarışmayı 06.24 pace ve toplam 1 saat 6 dakika 38 saniyede tamamlamış oldum. 2017 yılında Antalya’da 10K’yı 52 dakikada koştuğum dikkate alındığında Konya 10K koşusu iyi bir performans olarak değerlendirilemese de bu ara yüzmeye odaklandığımdan ve koşu öncelik sırasında biraz geride kaldığından sonuç sürpriz olmadı.

Finish noktasında, ilk olarak ikram standından bir şişe su aldım. Ardından çipi teslim edip, döktüğümüz terin mükafatı olan madalyamı boynuma taktılar. Daha sonra, makarna, çorba ve erzak paketi (muz, kek, tost, mevye suyu) aldım. Makarna ve çorbayı yedim. Erzak paketini tren yolculuğu için ayırdım.

Otelde eşyaları toplayıp emanete verdik. Ardından, İstiklal Harbi Şehitleri Abidesi ve Panorama Konya Müzesi’ni ziyaret ettik. Panorama Konya Müzesi de şehrin her yerinde parkında, bahçesinde, ticaretinde olduğu gibi tamamen Mevlana ve Mevlevilik üzerine kurulmuş. Yurtiçinde ve yurtdışında yer alan Mevlevihaneler, kimler tarafından yaptırıldığı, özellikleri, günümüzdeki durumu ile Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin yaşamı üzerine tasvirler yer alıyor.

Konya’daki her bir saatimizi dolu dolu değerlendirdikten sonra otelden eşyalarımızı alıp Konya Garı’na doğru yola çıktık. Koştuğumuz yetmiyormuş gibi her yere yürüyerek gittik. 32 bin adım atmışız ve “ayaklarıma kara sular indi” ifadesinin vücut bulmuş halini yaşıyorduk. Biz dönerken, Galatasaray taraftarları maç için Konya’ya geliyordu.

Akşam 18.30 civarında Konya Garı’ndaydık. Ege Maraton’dan arkadaşlarla yeniden biraraya geldik. Akşam trende kimisi Fenerbahçe-İstanbulspor maçını izliyor, kimisi sohbet ediyor, kimisi de hafiften uyku moduna giriyordu. Yarım günün sonunda ve 18 durakta yolcu indirip, bindirdikten sonra İzmir’e döndük.